
Görsel: Osman dostumun mecrası, turuncu taaarzı http://orangeshot.tumblr.com/
Son grup yemeklerimizden birinde, yakında aramızdan ayrılacak olan ve bunun için inanılmaz heyecanını gizleme derdi olmayan müdürümüz bize çalışırken yaşadığı, insana insan olduğunu hissettiren nadir anlardan biriyle ilgili bir anektod anlattı. Yabancı bir eğitimcinin bundan 10 yıl önce anlattığı, herkesin gecesinde birtakım yıldızlar olduğuyla ve her geçen gün onlara yenilerinin eklendiğiyle ilgili bir hikaye ve yıllar sonra gelen re-kafa...
Benim aklıma meşhur "I Want You" afişi geldi şahsen. Allah beni seviyormuş, noluyo lan dedim bi, bi kıllandım. Hayır benim merak ettiğim, bir diş macunu reklamını gereğinden fazla iddialı diye değiştirten rekabet kurumu bu tarz muğlaklıklara elleşemiyor mu?
Mutluluk mavi çocuk; biraz blue yani, kabul. Lakin imkansız değil. Tek bir şarta da bağlı değil; ya da şartların hiçbiri yeter şart değil. Tek parametreye indirip tüm mutluluğumu, menopoz teyzeymişimcesine hee hee denip geçilmesine ihtiyacım yok (vallahi yok ayol).
Teşvikiye caddesinde yürürken kaldırımda duran bir çiftin yanından geçtim. Kız caddeye paralel durmuş, Beşiktaş yönüne doğru bakıyordu. Çocuksa caddeye doğru durmuş, yolun karşı tarafına bakıyordu. İkisi de boş bakıyordu ve tek kelime konuşmuyorlardı. Bir fotoğraf makinem olsa eminim onları çok kızdırırdım.

Hep bir ağızdan İstiklal Marşı söylenirken veuoovaavovee diye sesler çıkaran arkadaşımız vardı okulda. Böyle tipler hep insanı güldürür ve okul idaresi onlara dik dik bakmakla yetinir. Gerçek bir keratalıkları ortaya çıkmadan hiç ceza almayacakları kesindir. Eğlenceli tiplerdir vesselam, hafif serserilik boyutu olan iyi aile çocuğu. Aa, hafif serserilik boyutu olan iyi aile çocuğu mu; demek bu anlamsız sesler çıkaran adamlar geleceğin ortam çocuklarıymış lan... Kim bilebilirdi?
Bugün Babylon'da lansman konseri var diye özellikle, D&R'ımdan ısrarla istedim Can Bonomo'nun Meczup albümünü. Daha dağıtımda, gelmedi dediler, canım sıkıldı.
doyurulmamış aşk en kötüsü değil mi? en kötü doyurulmuş aşk bile doyurulmamışlıktan kötüdür be ya. açığa çıkmayanını düşün, hayatta olmayacak olanını, gizli aşk bu söyleyemem'ini, biter gibi olanını, insanı yavaş yavaş öldürenini düşün.
Bülent Arınç geçenlerde şunları söyledi:
Bilen bilir, buzzword bingo diye bir oyun varmış; bir korprıt toplantı oyunu. Toplantı esnasında sık kullanılan kelimelerden bir tombala kartı oluşturuyorsunuz, sonra o kelime laf arasında geçtikçe işaretliyorsunuz. Bingo'da belli bir kelime sayısını tutturmak gerekiyor, bizse 1. çinko! 2. çinko! ve Tombala! diye bağırabiliriz, Türk usulü.
Aslında sık kullanılan kelimelerimizin kaynağı bile çoğu kez aynı kişi (sürekli müdürlere kafa sallayıp "aynen öyle" diyen insan mesela, ya da dediğim gibi bize "to be on the safe side" angaryalar üreten kişi vb) ama ben eminim ki biz hiç zorlanmayacağız herkese yetecek kadar kelime seçerken. Geçenlerde bir toplantıda proaktif'le tombala bile yapmış olabilirdim, şayet oynuyor olsaydık.Tabi sıkıntının bir boyutu o "Tombala!"yı çığırmakta. Bunu kim yapacak dersiniz? :}
Kaynak:
--> the million dollar question is …… are you brave enough to shout out BINGO when you’ve completed your sheet, or will you just mutter it under your breath with a sense of self-satisfaction???
Kadın denen bir şey var hayatta ve (maalesef mi desem) her zaman erkeğinkinden çok bakakaldığım bir şey olacak kadının güzelliği.
Bugün bir değişiklik yapıp minik bir karar verdim. Kendime sonuna kadar sömürebileceğim bir müzik kaynağı bulmadıkça, içinde şarkı olan yazıları okumuyorum. O şarkılar bir gün indirilme umuduyla aklımda duracağına burada dursun, ben bir ara yazıların hepsini okurum nasılsa.
Kodumun bebeği.
Kendimi orada olmayan şeylere inandırıyorum. Bir yerlerde, bir kalplerde var olduğuma. İlk olduğuma. Vazgeçilmez olduğuma. Her şeyin bir sebebi olduğuna ve sebebin ben (sadece ve sadece ben) olmadığıma. "Aslında öyle" olmadığına. Eksi kırk derece soğuk suda yüzülebiliyorsa, eksi elli derecede de yüzülebileceğine / bu cümleye benden başka birinin daha anlam yükleyebileceğine. İşte şimdi, her şeyin süper olmasına doğru geri sayımın bittiğine. Soramadığım her şeyin saçmasapan başladığına. Biteceğine. Bazen de hiç bitmeyeceğine.
Erkekler birbiri hakkında ne kolay "akbaba" diyebiliyor, şaşırıyorum. İltifat mı yani bu, iltifat ise, hangi marifet buna tabi?
Tracy: I'm just going through the classic stages of grief; fear, denial, horniness, wisdom, sleepiness and now depression.
Bir arkadaşın işten çıkarılacağını öğrendim dün, gecenin ikisinde. Gecenin daha münasip bir saatinde bu bilgi paylaşılmış fakat katıla katıla gülmekten bana haber vermeye sıra gelmemişti o saate kadar.
İstiklal'de yürürken sokağın ortasında durdurup öpmek istemeyeceğim biriyle beraber olma fikri bana anlaşılmaz geliyor.