"oh, you mean love!
you mean the big lightning bolt to the heart where you can't eat and you can't work and you just run off and get married and make babies. the reason you haven't felt it is because it doesn't exist. what you call love was invented by guys like me to sell nylons. i'm pretty sure about it.
you're born alone, and you die alone, and this world just drops a bunch of rules on you to make you forget those facts, but i never forget. i'm living like there's no tomorrow. because there isn't one..."
(Don Draper, Mad Men)
Çünkü;
Sonra; elim klavyeye gidiyor, elime vuruyorum, -höt! yazmak yok! Misafirler gelene kadar dokunulmayacak o sözcüklere. Misafirler kim mi? İyi saatte olsunlar geliyorlar. İyi saatte olsungiller "müsaitseniz bu akşam size gelicez" diye haber göndermişler, ben de elçinin kellesini tez vurdurup geri gönderdim, e onlar da buyuracaklar tabi bu akşam. Kan gövdeyi götürecek. Kimse kalmayacak ortada, sen de, ben de, o da. E biz bunu hak ettik. Bir tane ölümcül günah vardı, o da beni değiştirmeye çalışmaktı. İçime el uzatıldı. -höt! diye vurdum ben de, sen kimsin, sen, sen benden nasıl hala bir şey istersin?
Misafirler geldi, benim kellemi tez vurup gittiler. Tiz bir ses çıktı benden. Sonra her şey duruldu, her yer söndü, herkes öldü. Ancak öldüğümde rahatsız olunmadan bakılabilecekti gözlerime. Gözlerimize, tüm ölenlerin; bizi tüm saranların. Öldük, artık kaybedecek bir şeyimiz yoktu ve biz öldüğümüzde eller çok üzüleceklerdi. Yavaş yavaş el olanlar, uzun vadede kahrolacaklardı. Umarım olurlardı ve beter olsunlardı.
Sonra benim içimden bir şey çıktı, benden içeri olan ben olsa gerek, kalktı sözcüklere dokundu korkusuzca.
Korkusuzca.
Korkusuzca.
Karşımda sana da, bana da, ona da yetecek bir korku var, daha neyden korkacağım ki ben? Korkudan toz duman etraf. Hiçbir şey görülmüyor, anca el yordamıyla...
İyi saatte olsunların öfkesinden korkulmalı. Ölmeden öğrendiğim son şey buydu. Bir yaşıma daha girip öyle öldüm ben.
Korkmadan sözcüklere dokundum, bi de naylonla kapladım, al. Görülmüyor.
Gerizekalı.
(29 Ocak 2011, İstanbul)
Mad Men alıntısı gülş'ten aparılmıştır.
Görsel: http://kargan.tumblr.com/
halbuki korkulacak hiçbir şey yoktu ortalıkta
her şey naylondandı o kadar
(Turgut Uyar, Geyikli Gece şiirinden)
her şey naylondandı o kadar
(Turgut Uyar, Geyikli Gece şiirinden)
Sonra; elim klavyeye gidiyor, elime vuruyorum, -höt! yazmak yok! Misafirler gelene kadar dokunulmayacak o sözcüklere. Misafirler kim mi? İyi saatte olsunlar geliyorlar. İyi saatte olsungiller "müsaitseniz bu akşam size gelicez" diye haber göndermişler, ben de elçinin kellesini tez vurdurup geri gönderdim, e onlar da buyuracaklar tabi bu akşam. Kan gövdeyi götürecek. Kimse kalmayacak ortada, sen de, ben de, o da. E biz bunu hak ettik. Bir tane ölümcül günah vardı, o da beni değiştirmeye çalışmaktı. İçime el uzatıldı. -höt! diye vurdum ben de, sen kimsin, sen, sen benden nasıl hala bir şey istersin?
Misafirler geldi, benim kellemi tez vurup gittiler. Tiz bir ses çıktı benden. Sonra her şey duruldu, her yer söndü, herkes öldü. Ancak öldüğümde rahatsız olunmadan bakılabilecekti gözlerime. Gözlerimize, tüm ölenlerin; bizi tüm saranların. Öldük, artık kaybedecek bir şeyimiz yoktu ve biz öldüğümüzde eller çok üzüleceklerdi. Yavaş yavaş el olanlar, uzun vadede kahrolacaklardı. Umarım olurlardı ve beter olsunlardı.
Sonra benim içimden bir şey çıktı, benden içeri olan ben olsa gerek, kalktı sözcüklere dokundu korkusuzca.
Korkusuzca.
Korkusuzca.
Karşımda sana da, bana da, ona da yetecek bir korku var, daha neyden korkacağım ki ben? Korkudan toz duman etraf. Hiçbir şey görülmüyor, anca el yordamıyla...
İyi saatte olsunların öfkesinden korkulmalı. Ölmeden öğrendiğim son şey buydu. Bir yaşıma daha girip öyle öldüm ben.
Korkmadan sözcüklere dokundum, bi de naylonla kapladım, al. Görülmüyor.
Gerizekalı.
(29 Ocak 2011, İstanbul)
Mad Men alıntısı gülş'ten aparılmıştır.
Görsel: http://kargan.tumblr.com/
0 yazmadan duramayan var!:
Yorum Gönder