İlkokulda "somut" kavramını öğrenişinizi hatırlıyor musunuz? Beş duyunuz yardımıyla ayırdına varabildiğiniz şeydi somut. Elimizle tutamadığımız, gözümüzle göremediğimiz vb. tüm şeyler de soyuttu. Örnek: sevgi, mutluluk gibi.
***
İç organlarınızı hissedebildiğiniz nadir zamanlarda, bir elin, onların hepsini özsuyunu çıkarırcasına sıkıyor olması hissi mesela... O el size cehennem azabı yaşatıyor olabilir ama siz ona dokunamadığınıza göre el, soyut.
Uykuyla uyanıklık arasında mırıldandığınızı sandığınız, ancak karşıdaki kişi tepki vermediğinde söylemediğinizi anladığınız laflar... Kimse duymadığına göre onlar da soyut.
Üşüdüğünü hissetmek gereken anlardan birinde camın önünde durduğunuzda, buharla birlikte dışarı verdiğiniz derin sıkıntıyı kimse göremiyor. Soyut, değil mi?
Ezberinizde kalmış, artık orada olmayan tüm kokular soyut.
Ağlayamayışınızın tuzu da öyle.
***
“Somehow she knew that you didn’t get many moments like this in your life: moments when you knew, without any doubt, that you were alive, when you felt the air in your lungs and the wet grass beneath your feet and the cotton on your skin; moments when you were completely in the present, when neither the past nor the future mattered.”
Neil Gaiman, Stardust
***
Somut, ya da concrete, beton gibi çarpsa da adamı; değerli olan, somut olan, yaşanır olan ve size yaşadığınızı -acısıyla, tatlısıyla- asıl hissettiren ne? Ateş mi daha çok yakar, yoksa...
Bildiklerinizi gözden geçirin.
(10 Ocak 2011, İstanbul)
Kalbim Unutmuyor
3 hafta önce
0 yazmadan duramayan var!:
Yorum Gönder