j'ai confience en mon propre réalité... yazdıklarımın tamamen, yüzde yüz anonim olmasını, kimseye ben şunu yazdım dememeyi, sevdiklerimden, okuldan, kulüpten, dergiden, işten, iş yerinden, evden, İstanbul'dan bahsetmemeyi isterdim.
ama o zaman blog kişisel olur muydu? olamazdı.
en güzel yazılar hüzünlerden çıkar aslında. ya da ben şimdilik öylesini daha çok becerebiliyorum. bununla ilgili bir şarkı olsa gerekti, tabi ki var, "acıdan geçmeyen şarkılar biraz eksiktir"
yazmayacak değilim ama kendi kendime yazacağım bir müddet. nasıl biriyle konuştuğumuz şeyler sadece bizim aramızda ve bizimle kalıyor ve kimseyle paylaşılmıyor ise (paylaşılamıyor değil, paylaşılmıyor, bilerek ve isteyerek, cebren ve hile ile) benim de yazdığım bazı şeyler artık sadece benimle bir defter arasında. belirsiz bir süre, uzunca olmasını umabiliriz.
sabah kalktığımda artık fazladan uyumadığım 5 dakikalarda gecikme pahasına karaladıklarım, akşam yatmadan çiziktirdiklerim... yazdıklarım diyemiyorum çünkü daha çok çiziktirme benimkiler, elin akla yetişme çabası (belki ben bile tekrar okuyamayacağım onları?), hepsi sadece benim.
bir süre sonra buna alışacağız ve hep beraber hiç aramayacağız onları. emin olun böyle olacak, daha önce oldu. biliyorum. bildiğim gibi yapıyorum.
ha, çaptan düşecek değilim, gene üç beş yazı çıkar benden günde :) hem daha mutlu, daha huzurlu olacaktır gördüğünüz yüzüm; fena mı? ve ben aslında durduk yere birine öylesine "sevgilin olayım mı?" diyebildiğim serbestim için, ancak bu kadar tanındığım için mutluyum.
*
tamamen anonim olan bloga ne denir biliyor musunuz?
günlük.
(12 Ocak 2011, İstanbul)
Görsel: Bertrand Demee, Photographer's Choice Collection
0 yazmadan duramayan var!:
Yorum Gönder