John Green
Dün gece bir veda partisindeydik; somonlu, sorbeli bir korprıt yemek işte, her zamankinden. Eskiler vardı, bizden, son 15 yıldan başka başka insanlar. Düşünüyorum da, benim yıllar sonra böyle bir yemeğe gitmem için çok önemli bir adamın işi bırakıyor olması gerekirdi.Çok önemli bir adamın...
Herkesi görebileceğim bir yere oturdum. Tabağımdakini bitirmek ve insanları gözlemlemek dışında bir derdim yoktur böyle davetlerde. Etrafıma baktım, takım elbiseli adamlara, süslenmiş ve süslenmemiş kadınlara, işlerine, anlattıklarına... "Ben hiçbir zaman bu olamayacağım" dedim kendi kendime. Hiç. Diplomamın niteliği ve adımın önünde eksik iki harflik bir ünvan beni hep engelleyecek. Bir yere kadar gelecek ve orada kalacağım ve bu düşünce hiç bana göre değil.
Bu işten, gidebileceğim yere kadar gidemeyeceğim için de vazgeçmiş olabileceğimi düşündüm. Benim dışımdaki engeller beni hep olumsuz etkilemiştir. Belki de "motivasyonunu en çok ne düşürür?" sorusuna bu yanıtı vermeliydim.
Sonra elime defteri aldım, dün elime geçmemiş olan hatıra defterini. Büyük hediyemiz. Ne yazabilirim ki, diye düşündüm, en uzun süreli anımız bir iş görüşmesi olan birine ne anlatabilirim, neyi özleyeceğimi, en çok neyi sevdiğimi söyleyebilirim?
Yanımdaki borcam kafalılar gözlerini bana dikmiş bakarken ve benim bir kelimesini bile oku(ya)madıkları yazılarımın (çünkü adres vermedim), bir sayfasını bile görmedikleri dergilerimin etkisinde "bakalım neler döktüreceksin o yazarlık ve editörlük geçmişinle" derken (sadece gülümseyerek geçiştirdim bu... bu her neyse) ben yazmaya başladım, "Sizinle en uzun anımızın bir iş görüşmesi oluşu beni her zaman üzmüştür."
O iş görüşmesinde outsource kavramından, gereğinden fazla allayıp pullamamaya dikkat göstererek bahsederken şunu demişti adam: "Bizim outsource elemanlarımız var, bir de kalıcı elemanlarımız..."
Aklıma, mutlaka söylemem gerektiğini düşündüğüm bir şey yerleştiği andan itibaren karşımdakini dinlememeye başlıyorum ve her şey önemini kaybediyor. Adamın konuşmayı kestiğini fark edince "bu arada, demin kalıcılıktan bahsettiniz" dedim, "emin olun, ben burada kendini geçici gibi hisseden kimseyi tanımıyorum."
Zaten alacağım bir işin adetyerinibulsun görüşmesi, benim için bu zaferle noktalanmıştı.
Bunu yazdım, ve ekledim: "Hiçbirimiz geçici gibi hissetmesek de, sizin kadar kalıcı olmak en büyük dileğimdir."
Olmadı gibi geldi...
"Herhangi bir yerde."
Buydu. İmzamı attım ve defteri geçtiğimiz yıl istifa etmiş ama o gece o adam için orada olan arkadaşıma verdim.
Yaptığım iş ne ve nasıl olursa olsun, içinde olduğum yerde birilerinin hayatına dokunmuş olma ve bıraktığımda, bir şeyi yapış veya bir konuda konuşuş şeklimden ötürü hatırlanacak, anılacak ve özlenecek olma fikri... Dünyanın ufacık bir yerinde birilerinin gönlüne bir çizik atma ama kanatmama fikri... Eğer ben bir şeylerin sonuna kadar gidebileceğimden eminsem, çıkmış olduğum her yolun sonunda da insanların beni hatırlaması en büyük dileğim.
(14-15 Ocak 2011, İstanbul)
Görsel: Kamil Vojnar, Photodisc Collection
Diline sağlık Mazhar Alanson.
0 yazmadan duramayan var!:
Yorum Gönder