Şimdi yine kolay sanki, aç iPad'i, takip et flowcharttan, helpdesk elemanı gibi, "baştan başlamayı denediniz mi?" Evet ise mavi hapı alıp uykuya yatınız, hayır ise kırmızı haptan bir tane alıp baştan başlayınız.
Hayır, küçümsemiyorum. Ama bu, gereğinden fazla büyüteceğim anlamına gelmiyor.
Kişiye özel tedaviye doğru giderken, nasıl bu kadar standartlaştırılabiliyor, macera adası kitapları misali tedavi akışları nasıl çizilebiliyor?
Benim anladığım şu: Doktor açığın çoksa, kişiselleşmeyi göze alamazsın. Şimdi... Kırmızı hap isteyenler kaleye mum diksin.
*
Büyük patron çıktı, dedi ki "Türkiye'de iş yapmak hala kolay." Yok yea.
Dedi ki "Fiyatlar düşmüş olabilir ama yine de daha çok satacağız, daha çok!" Daha çok, daha-da-çok-çok! Vurucam kırbacı!
Az parayla çok ve büyük işler yapmışız, ben onu anladım.
*
Bi boy küçük patron çıktı, dedi ki "Restless discontent, yani müspet huzursuzluk önemlidir." Bir olayı yok söylediğinin, hep daha iyi nasıl yapabilirim, kafası işte. Lakin çeviri hoşuma gitti.
Dedi ki "Mavi kitaptan hepimiz sorumluyuz." Ben de "gülümden ben sorumluyum" dedim içimden.
*
Konuşması her daim dinlenen bir adam çıktı, dedi ki "Ezberi bozmak giderek daha zor." Dünya seni ya öldürüyor, ya da daha güçlü olmanı sağlıyor. Öldürmeyen dünya güçlendiriyor, yani. Yaşadığımız dönem başka türlüsüne izin vermiyor. Yaşayıp gidemiyorsun.
Şimdinin twitter ünlüleri zamanında ünlü düşünür olamazlar mıydı? Teknolojiyi küçümseyip ona boş demiyorum, ya Schopenhauer'i yüceltmiyorum (ona hala kızgınım). Sadece tespit yapıyorum.
Baskın mantığı yıkarken hepimize kolay gelsin, dedi adam. Ben de "yıkarlar, yıkarlar" deyip güldüm kendi kendime. E söylesem de hep beraber gülmeyecektik nasılsa.
*
Çizgiüstü birtakım davranışlar varmış mesela, hani eğitimlerde duyup hayatınızın neresine yerleştireceğinizi bilmediğiniz şov kalıplar vardır ya; "see it - own it - solve it - do it" de bunlardan biri. Ya da dördü. Yok yok, biri.
Çizgialtı da geri kalan bahaneler, "bilmiyordum, bana söylenmedi, aa öyle miymiş, bekleyelim görelim, bu benim işim değil" kafaları. Ulan iyi de, bu benim işim değilse sırf çizgiüstü olmak için neden yapayım o işi? Çizgiyi doğru çizin o vakit ki üstünde yalpalamayalım sarhoş gibi.
"Geleceği tahmin değil, tarif etmemiz lazım" derken konuşması her daim dinlenen adam, ben Nike'ın çok başarılı reklamı "Write the Future"ı düşünüyordum. Siz düşünmeyin, buyrun:
Adamım Kobe Bryant. Ronaldo çingenesinin ucube heykelini yıkar, seninkini dikerim.
Sonra başka bir eski, güzel bir benzetme yaptı: "Bazı oyun alanlarında basketbol, voleybol, tenis için çizgiler vardır; gerektiğinde pota konur, file çekilir ama alan aynı alandır. O aynı alanda, her oyunda yer alabilmek gerekir"dedi. Çok korprıt ve fazla odaksız görünse de aslında iyi dedi. Şukunu verdik.
Bu arada "işe 3 ay 2 gün önce başladım" diyen adam vardı; azap çekiyor da duvara çentik mi atıyordu, yoksa o denli mi heyecanlıydı, bilemedim. Lakin na buraya yazıyorum, eğer yazı yazma gibi bir hobisi varsa bol bol işle ilgili döktürüyor olacak. Bundan tam olarak 41 ay 4 gün sonra. Evet. Çentikler sağolsun.
(13 Ocak 2011, İstanbul)
0 yazmadan duramayan var!:
Yorum Gönder