bugün iki saat uyudum. dün gece değil, bugün. dün gece uyumadım.
bir okul üşümesi, bir cadde mantısı, bir ev oturması sıkıştırdım 12'de uyandığım güne. ev oturması, liseden arkadaşlarımla. biri ortaokul-lise, biri ilkokul; yani dile kolay 20 yıl. benim bu aralar anlatabileceğim hiçbir şeyin onlar için karşılığı yoktu, ben de anlatmadım. zaten işlerimiz güçlerimiz, konuşulacak şeyimiz çoktu her zamanki gibi.
beyza'nın doğumgününü unuttum. hayır, beyza'nın doğumgününün 9 ocak olduğunu değil, bugünün 9 ocak olduğunu. bu da özür diler gibi yazılan bir şeydir; hayır, amacım o değil. beyza artık bu blogu, kafasına estikçe okuyor biliyorum. o dışa dönerken ben tam tersini yapmamalı, beyza'mın doğumgününü unutacak kadar kaybolmuş olmamalıyım.
örneğin 174 sayısını sektirmeden aldığım uykusuz'un 1 tanesini almayı unutacak kadar kaybolmuş olmamak gibi. yok, aslında 173 sayıyı ben aldım. ilk sayı ben dergi satılmayan bir yerdeyken çıktığı için eski sevgilim almıştı, benim için, sabah telefonuma gelen kapak resmi ile uyanmıştım, bir de dergiyi tuttuğu eli de çekmişti ki elinde olduğunu anlayayım diye. gazetenin tarihini gösterme kafası. keşke o fotoğraf telefonumla birlikte çalınmış olmasaydı.
bir insana kaç kez aşık olabilirdiniz? kaçını hatırlayabilirdiniz? ben karşılıklı birer tane hatırlıyorum, benimki bu anlattığım an, onunkini de yeri gelirse yazarım.
şu an, tam da şu an bunu düşünme zamanımmış: ilk aşkları, aşkların ilklerini, ikincilerini, üçüncülerini... sorgusuz ilk mutluluğu, birinden ayrılmış olmanın hüznüne rağmen yaşanan o pis ama paha biçilmez mutluluğu.
yazacaklarımı tam zamanında yazmış, neyim var neyim yoksa tam zamanında söylemişim. bunun için mutluyum.
bundan sonrası...
gönülden gördüğüm saatli maarif takvimine göre, bellatrix için günlük yazma vakti beyler.
Kalbim Unutmuyor
3 hafta önce
0 yazmadan duramayan var!:
Yorum Gönder