... yazı kalır.

bellatrix begins: batman gibi değil, anka kuşu gibi!

bazen Afrika

#thismagicaldepression


Görsel: dutronc


adaletsiz



Bir insanın çeşitli fotoğraflarına bakarak geçen zamanın, 
ya da o olmadı,
spor ayakkabımın kenarında -eminim hala biraz- taşınan kusmuğun bir hatrı olduğunu görseydim,
dünyanın adaletli bir yer olduğuna inanabilirdim.



Fotoğraf: dutronc

Kırık Hava

Cem'e, Gürcan'a, Derya'ya


>> bir salkım üzüm akıyor damarlarımdan
>> bahçeler bağlar harman yanıyor

Bozcaada'da, kimsenin gitmemiz için ısrar etmediği bir meyhanede, mekan kapanmaya yüz tutup müziği kapattığında telefonların şarjı, ne kadar içersek içelim yetmediği için illa ki istediğimiz son küçük rakı ve son üzüm tanesi tükenene kadar kendi müziğimizi çalıp ağlamalık; ağlamayacak kadar mutlu ve coşkulu başladıysak bile güne, yine de ağlamaklı olmalık, seçimimiz için yan masadan tebrik ve şerefimize bir saygı duruşu almalık şarkı yapmış Hüsnü Arkan.


>> söyle bir kırık hava döneyim
>> turna uçsun içimde

"turna uçsun içimde" diyor. gökyüzü ciğerine nasıl doluyorsa öyle oluyor.
içimizden bazen nasıl ışık çıkıyorsa öyle oluyor.
insanlar bu ilhamları nasıl buluyor?
neden hep bazı insanlar seviyor ya da bazı insanlar hep seviyor?


>> bir dağ yıkılıyor ah içerimizde
>> bir çiçek büyütmüşüz saksıya sığmaz

işte bundan bir adım sonrası, "sevdaymış meğer içimizde / yıllardır uyuyan deli"


>> ne sevmekten korkmak, ne zulümden korkmak
>> bize yakışmaz.

26 Ekim 2015 
 Kumasi, Gana

 


Orada ol(a)mamak üzerine

Bugün bir canım dostum evleniyor ve ben orada değilim. Orada olmaya çalışmanın maddiden ziyade manevi zorluğunu göze alamadım açıkçası. Her ne kadar burada sıkıntım yok, yaşayıp gidiyorum desem de ülkeye gitmek ve geri gelmek, bir bu kadar daha devam etmek zor olacaktı.

Öte yandan sabah berbat bir güne uyanmış Türkiye. Ankara'da bir mitingde 2 bomba, -son gelen haberlere göre- 69 ölü. Burada zaten milli yas ilan edilmişlikte gibiyim, yani yaşantım öyle. Mütevazı, okazyonsuz. Dolayısıyla dışarıda bir yerlerde olmak, bir şeyler yapmak isteği yahut yapamayışın çaresizliği daha az hissediliyor buradayken. Üzüntüm aynı olsa da zaman daha kolay akıyor. Bu daha önce de olmuştu, yine bir can dostumun düğününde. Bu çaresizlikle başa çıkmakta başarılı değilim, özellikle orada olunca.

Ha bir de Twitter, Facebook kapanmıyor burada. Takip ediyorum her şeyi sizler gibi DNS ayarlarıyla uğraşmak zorunda kalmadan... Bu da iyi haber mi, kötü mü şimdi?

Mutlu çifte daha neşeli bir çekim yapıp göndermek isterdim bugün. Keşke dün filan, her şey daha yolundayken arada çıkarsaydım. Çünkü Türkiye bu, bir kutlamayı ertelediğinde hemen onu yapamayacak hale gelebilirsin.

Türkiye; planları ve sevinçleri ertelememenin en önemli olduğu ülke.



Öylesine içimi dökesim geldi. Siz bana bakmayın.

Hüzünlü Gana


Şimdi size bilmediğiniz ve/veya fotoğraflardan filan her şey süper göründüğü için tahmin etmediğiniz bir şeylerden bahsedeyim: Gana mutsuz bir ülke. Herkes şarkılar söylüyor, dans ediyor, içiyor, eğleniyor; görünürde herkes neşeli ama yüzlerine bakınca anlıyorsunuz mutsuz olduklarını. Çünkü herkes sevgisiz. Hapis. Ama bu kez yabancılar, beyazlar, batılılar tarafından değil, kendi kendileri tarafından tutsak edilmişler. 

Seviyorlar ama görgü, saygı, din falan filan adı altında baskılanmış saçmasapan ilişkiler yaşıyorlar. Bırak halk içinde öpüşmeyi, sevgililerinin elini tutup sokakta yürüyemiyorlar bile. Herhangi bir sevgi gösterisinde bulunamıyorlar, çünkü ayıp. Ancak yan yana yürüyebiliyorlar yolda, ya da mesela bir lokantada karşı karşıya oturabiliyorlar iki arkadaş gibi; gibi diyorum, çünkü arkadaşlar yapamıyor bunu. Kızlarla erkekler arkadaş olamıyor burada.

Abarttığımı sanıyorsunuz ama bu yazdıklarımın hepsini Gana'nın yerlilerinden dinledim ben şaşkınlık içinde. "Ama ben dışarıda kızlı erkekli gruplar gördüm?" dediğimde gülüp, "o kızlar mutlaka gruptan birileriyle birliktedir" dediler. Bunları dinledikten sonra etrafa daha dikkatli baktım, gerçekten de öyleydi. Korktum biraz, ne yalan söyleyeyim. Karşı cinslerin arkadaş olamadığı her yer biraz korkutucudur benim için; bu kendi seçimleri olmasa bile.

Öte yandan, cinsel ilişkiye başlama yaşı küçük, AIDS'in ya da cinsel yola bulaşan hastalıkların görülme oranı yüksek, seks işçilerinin sayısı inanılmaz fazla; bu kadar baskılanan bir toplumdan başka ne beklenebilirdi ki zaten?

Tüm bunları çok fazla dışarıya vurmamalarının tek sebebi unutmayı ya da bilmemeyi tercih etmeleri gibi göründü bana. Ne elde edebileceklerini ya da başkalarının nasıl yaşadığını bilmedikleri için hayatlarından memnun oldukları gibi, bu durumu da görmezden gelmeye ya da normal addetmeye alışmışlar. Bu yüzden, insanlara mutsuz yerine hüzünlü demek daha doğru olacak belki de... Suyun, elektriğin, düzgün bir yolun dahi olmadığı köylerde insanlara sordum bir şeye ihtiyaçları olup olmadığını. Beş on dakika düşündüler. Ben ilk dakikada on şey sıralamıştım kafamda; onların aklına "evde tuvaletimiz ya da el yıkayacak bir yerimiz yok" demek bile gelmedi. Epeyce düşündükten sonra ancak, "telefonun çekmemesi işimi zorlaştırıyor" dedi bir sağlık çalışanı. Bu kadar. Bahsettiğim "ignorance is bliss" seviyesi bu; ve bu cehalet değil.

Böyle yaşayan insanları kolay kolay mutsuz edemezsiniz belki. Hayatlarından bizim ettiğimiz kadar sık şikayet ettiklerini duyamazsınız. Doyabildikleri ve sağlıklı oldukları sürece keyifleri yerindedir. Lakin en temel insani ihtiyaçlarını, sevgiyi, teması esirgeyerek gözlerine hüznü yerleştirebilirsiniz, işte burada yapıldığı gibi.

Çocuklar hariç, onlar olan bitenin farkında olmak için çok küçükler çünkü. Nasıl neşeli, nasıl canlar... Hiç büyümeseler keşke.




05 Ekim 2015 Kumasi, Gana

Açık ucu olan var mı?

Beni aramayı sormayı aniden kesen bir adama ilk kez "noldu?" diye sormadan duruyorum. Bunun başıma geldiği 98934801 defada hep bir şey mi oldu diye meraklanmış ve illa ki karşımdakinden "klasik erkek dengesizliği işte" gibi ya da bu gerzeklik seviyesinde bir yanıt almayı bilmiştim. Bilmiştim de bir şey mi olmuştu? Yoo. 

I need closure.

Bu sefer sormadım. Sormadım ve günler geçti. Umursamayacak kadar cool ya da meraklanmayacak kadar kalabalık olamadığım için, bunu kendim için bir sınav olarak görmeyi tercih ediyorum. Hiç sesimi çıkarmıyorum. Bu kez acayip kararlıyım. Zaten olmamış bir şeyin kapanışını yapalım diye tutturmayacağım bu kez.

Değişikmiş bu. Böyle mi yapıyorsunuz, böyle ucu açık mı bırakıyorsunuz işleri, marifet bunu yapmakta mı? Bir yalnızlıkta boğulmamak için, kapıyı pencereyi bu adamların sızabileceği kadar aralık bırakmakta... Sen haklısın dedirtmemekte, borçlu hissettirmemekte ve her daim müsait olmakta...

Böyle şeyleri asla beceremedim, böyle sınavları, oyunları... Becermeye çalışmadım, istemedim, bunu hem kadına hem erkeğe hakaret olarak gördüm, hala da öyle görüyorum. (Çok sevdiğim erkeklere yakıştıramadım bu sığlığı;; hatta daha ne sığlıklar yakıştıramadım ama hepsi birer birer karşıma çıktı zaman içinde.) Bunları yapmayı reddettiğim için de kendimle ufacık gurur duyuyordum, hala da biraz duyuyorum ne yazık ki. 

Ben çok komiğim, çok zekiyim, bana çok gülüyorsunuz ama öbür kızı kovalıyorsunuz sonunda. Hem de daha iki üç kez görüşmüş halinizle, hayatınızı onun etrafında şekillendiriyorsunuz. Neden? Bilmiyorum. Sonra da gelip bana anlatıyorsunuz bunları, anlatıyorsunuz ama yine de anlamıyorum vallahi. Çünkü bunları ben yaşamıyorum. Anlattıklarınızı Sex and the City dizi finali izler gibi dinliyorum. İnanmıyorum çünkü. İnanamayacağım kadar çok yalan dinledim. Bir erkek bana "mutlaka görüşeceğiz tekrar" deyince "evet, tabi ki" diyorum. Çünkü nasılsa konuşmayacağız tekrar. Bir erkek beni öptüğünde fazla bir şey hissedemiyorum çoğu kez, çünkü ardından, beş dakika önce tanıştığı bir kızla üçlü yapmayı teklif ediyor bana. O denli önemsiz oluyorum birdenbire.

Bunlar hep oldu, bu insanların bir kısmını hala seviyorum, hala önemliler benim için. Belki geri döndükleri, ya da zaman zaman yanımda olabildikleri için; ya da sadece ben bunları sineye çekecek kadar yalnız olduğum için... "En azından dürüst" diye bir züğürt tesellim var. En azından dürüstler. Güveniyorum onlara; başka tür güvenler çok zor kazanılacak olsa da, en azından yalan söylemediklerine güveniyorum. En azından. 

Yani hiçbir fikrim yok şu an ilişkilerin nasıl başlayıp yürüdüğü konusunda, geçenlerde bunu söylediğim bir arkadaşım "senin daha önce erkek arkadaşın oldu ama, ne kadar farklı olabilir ki?" gibi bir şey dedi. Evet oldu, ama o zamanlar açık uçların prim yapmadığı, birini seviyorsak söylediğimiz, bir esprinin karşımızdakini kalbinden vurabildiği, zekamıza hayran bırakabildiği zamanlardı. Biri elimizi tutunca acaba neden tuttu diye düşünmüyorduk. Olmayınca da olmuyordu, insan gibi acımızı çekiyorduk. Şu an ise dışarısı hayvan mezarlığı gibi görünüyor gözüme.



İyi bir şey mi sanıyorsunuz gereğinden fazla hissetmeyi? Siz bunu düşünedurun, birkaç gündür etrafta dolaşan "kadınlar şairleri sever ama müteahhitlerle evlenirler" cümlesinin erkek versiyonunu düşünüyorum ben de bu arada. 
İlk bulan öbürlerine haber versin.



Related Posts with Thumbnails

bencileyin

Fotoğrafım
iyiyim, kötüyüm, mutluyum, mutsuzum, güzelim, çirkinim - herkes kadar. çok şey bilir, her şeyi hatırlarım; çöp beyinliyimdir. bana alttan bakarsanız bir tanrı görürsünüz (temsili). müzik dinlerim, sadece yalnızsam veya sarhoşsam bağıra bağıra eşlik ederim; yoksa insanları düşünürüm aslında. ve severim. insanları severim; bazı insanları daha fazla, bazılarını çok çok fazla, boyumdan büyük severim. sonracıma, okurum. bir de yazarım; iyi, kötü, mutlu, mutsuz, güzel, çirkin - herkes kadar.

basılı materyalin hastasıyım!

read the printed word!