... yazı kalır.

bellatrix begins: batman gibi değil, anka kuşu gibi!

Sistemin Fit Çarkları

Bu öğle teneffüsünde ilginç bir muhabbet çevirdik ofisten birkaç kişi ve insan olarak pek değerli bir müdür ile. Müdürü "insan olarak değerli" diye tanımlamanın onun müdürlüğünden yediğinin farkındayım, bilerek öyle dedim zaten. Asıl iltifat isteyen şeye atıfta bulunmamak, ayrılırken "sen aslında çok iyi bir insansın" demek gibi bir şey; iyi insansın ama bana faydan yok, gibi.

Gerçi ben kendisiyle hiç çalışmadım, o yüzden kişisel kanaatlerim şahit olduklarımla ve duyduklarımla sınırlı. Mütemadiyen soruma soruyla karşılık veren ve "sen ne düşünüyorsun?" diyen, sabahın körü grup kahvaltılarında "size kim ilham veriyor?" gibi ilginç sorular soran bir müdür ister miydim? Şu anki durumda pek objektif bir bakış açısına sahip olamasam da (yılana sarılayazma sendromu), sanırım istemezdim. Hayır efendim, ilham sorusuna müdürü yağlayacak bir yanıt vermeyeceğimden değil (zaten o da bunu istemiyor eminim) veya o soruya yanıtım olmadığından da değil. Sadece bunları paylaşmak gerektiğini hissetmiyorum. E oldu olacak blogun adresini de vereyim, açsın okusun?

Bugün yemekten sonra ofiste oturakaldık kahvemizle, ben de müdürün deyimiyle "şeref konuğu" olarak dahil oldum "bu şirkette size her istediklerini yaptıramıyorlar mı?" sorusuyla başlayan muhabbete. "Hayır" dedim.

"Mesela birisi senden şu kişiye ilaç vereceksin dedi, ne yaparsın?" sorusu geldi arkadan.

Bu soru sorulduğunda inandığı işi yapmak, yaptığı işe inanmak ve klişelerin en büyüğü, sistemin çarklarından biri olmak arasında bir an gidip geliyorsunuz. Öyle dodur dodur "hayatta yapmam ulan ben!" demek kolay, gerçekten yaşadığınızda, iki üstünüz sizden hiç istememesi gereken bir şey istediğinde o yanıtın yumuşatılmışını vermek dahi zor.

Bizim patronun pek sevdiği bir tabir var, "survival of the fittest". Yani, adapte olacaksın, olamazsan elenirsin. Bu iş doğada yüzde yüz böyle, şimdi "evrim hala teori yea" deyip ağzınıza kürekle vurdurmayın, içinden çıktığımı iddia ettiğiniz kaburga kemiğinizi kırdırmayın bana. Doğada böyle. Lakin, hayatta hep böyle mi, iki artı iki hep dört mü?

Soruya soruyla karşılık verme işini üstlenip "survival'dan kasıt ne?" dedim. Burada yaşama olgusuna bakmamız gerekiyor. Doğada bu oldukça basit; yaşamak, üreyebilmek, soyunun devamlılığını sağlamak. Ofiste ise o işte ilerlemek, o işte iyi addedilmek, başarılı olmak, birtakım hedefleri tutturmak ve kariyerinde ilerlemek ise survival dediğimiz olgu, o halde bizim denklem ofiste de doğru.

"Atatürk ve silah arkadaşları adapte oldular mı?" dedi müdür. O ortama adapte olmadılar. Aykırıydılar, onlar başka bir ortam yarattılar. Amaç özgür yaşamaksa, özgür yaşanabilecek yeri yaratıp içinde yaşadılar. Yaşadılar evet, yarattılar evet, anladığımız anlamda fittiler evet.

Bizim amacımız da daha özgür bir hayat yaşamak değil mi?

Ve bir çağ gerek bize
Ve bir çağ bundan özgür


Sorusuna yanıt verdim: "O kişiye ihtiyacı olan ilacı gönderiyorsak başkalarına neden hayır dedik, derim." Müdür gülümsedi.

Gülümsedi çünkü beni kendine benzetiyordu; ben olsam, ben de istifa ederdim ve bu, bana göre de bir kaçış değildi.


(04 Ocak 2011, İstanbul)

0 yazmadan duramayan var!:

Related Posts with Thumbnails

bencileyin

Fotoğrafım
iyiyim, kötüyüm, mutluyum, mutsuzum, güzelim, çirkinim - herkes kadar. çok şey bilir, her şeyi hatırlarım; çöp beyinliyimdir. bana alttan bakarsanız bir tanrı görürsünüz (temsili). müzik dinlerim, sadece yalnızsam veya sarhoşsam bağıra bağıra eşlik ederim; yoksa insanları düşünürüm aslında. ve severim. insanları severim; bazı insanları daha fazla, bazılarını çok çok fazla, boyumdan büyük severim. sonracıma, okurum. bir de yazarım; iyi, kötü, mutlu, mutsuz, güzel, çirkin - herkes kadar.

basılı materyalin hastasıyım!

read the printed word!