... yazı kalır.

bellatrix begins: batman gibi değil, anka kuşu gibi!

Boğaziçi Güzellemeleri

*ah...

Hep dışarıdayken ah bir otursam şimdi sakin sakin, neler yazarım neler diyorum. Dün işten çıkarken ani bir karar değişikliğiyle topladım bilgisayarı, okula gittim. Gün içinde medikal müdürlerden biriyle muhabbet ederken konuştuğumuz nafile toplantılar mevzuu vardı kafamda, parmaklarım donana kadar onu yazdım. Biraz da öykü. Ucundan kıyısından. Bir şeyler atıştırdım sonra, çay içmeye zamanım kalmadı ama olsun.

Sosyete Kantin denen yeri hiç sevmiyorum, hem de hiç. Kulaklığımı çıkarmak zorunda bırakırcasına bangır bangır apaçi müziği çalmasını sevmiyorum. Yemeklerini de sevmiyorum, nerede o eski sandöviçlerin içine koydurduğumuz közlenmiş kırmızı biberler - bir dönem tüm cuma akşamlarım tavuklu biberli sandöviç yemekle geçmişti ve hiç gocunmamıştım. Şimdiyse Luisiana var menüde, ulan Luisiana ne, öyle mi yazılır o, yediğimin sosyetiği... Soul Kitchen'ın başındaki menüyü bilir misiniz; hani aşçı Shayne şinitzeli, patatesi eliyle ezip bir topak haline getiriyordu, üstüne ketçap-mayonez, tabağın kenarlarına da manasız bir ot serpti miydi, olur size 45 euro'luk bir tabak yemek. Hah! İşte aynı ona benzetiyorum Sosyete Kantin'i, ya da şimdiki adı her neyse (öğrenmeyi reddediyorum).

Okulda Robert's Coffee şubesi açılmış. Hatırlıyorum da, Dunkin' Donuts açılacağı zaman olay çıkmıştı, ayaklanmıştı bir fitillikadifepantolonlu takım. Yine de açılmıştı ama sonuçta o ayaklanmaları da hatırlıyor herkes, hatırlasın da zaten. Kulüpler için, yakamızda "1863-... Vefat" yaka iğneleriyle meydanda toplanmamızı da hatırlıyoruz hepimiz. Şimdiyse 1. Erkek Yurdu kapalı, steplerden inerken ENSO'nun ışığını göremiyorum, sayılardır StepS çıkmıyor ve tüm bunlar kimseyi yeterince rahatsız etmiyor gibi görünüyor. Yani... Kara masa içeride kalsa ve ben o odaya giremiyor olsam ağlardım herhalde sinirimden. Biz mi fazla tutkulu, fazla tutkunduk diye düşünüyorum bazen.

Ben birine "kara masa olmazsa ENSO olmaz" gibi bir şey demişim. Uykumda demişim gibi, hatırlamıyorum. Sonra o çocuk yönkura girdi, ben yönkuru bıraktım, yıllar geçti, o bana "sayende" dedi. Benim sayemde girmemişti hiçbir yere ama benim sayemde sevmişti orayı. Bu etkime, bu sevgiye paha biçebilir miyim?

Gerçekten öldürdüler birtakım şeyleri Boğaziçi'nde, elbirliğiyle becerdiler bunu. Benim 2003'te girdiğim okul değil orası, ben yine aşığım oraya, o ayrı, ama başka bir yer gibi. Fasuli'ye gider kurufasülye yersiniz ya, hani o kurufasülye değildir. Başka bir şey olarak dünyanın en güzel yemeği olabilir ama kesinlikle kurufasülye olarak değil. Aynen öyle işte.

Yine de... Ah, neşesi, huzuru, hüznü yeter. Kendi başına.


(12 Ocak 2011, İstanbul)

0 yazmadan duramayan var!:

Related Posts with Thumbnails

bencileyin

Fotoğrafım
iyiyim, kötüyüm, mutluyum, mutsuzum, güzelim, çirkinim - herkes kadar. çok şey bilir, her şeyi hatırlarım; çöp beyinliyimdir. bana alttan bakarsanız bir tanrı görürsünüz (temsili). müzik dinlerim, sadece yalnızsam veya sarhoşsam bağıra bağıra eşlik ederim; yoksa insanları düşünürüm aslında. ve severim. insanları severim; bazı insanları daha fazla, bazılarını çok çok fazla, boyumdan büyük severim. sonracıma, okurum. bir de yazarım; iyi, kötü, mutlu, mutsuz, güzel, çirkin - herkes kadar.

basılı materyalin hastasıyım!

read the printed word!