Kendime format atana kadar service pack'lerle idare ediyorum. Yamalar. Öyle ki, bana baktığınızda hiçbir şey görmüyorsunuz. Mükemmele yakınım.
İçten kimin ne kadar yandığını kimse bilemez tabi. Üstelik tanıdığım tüm makine mühendisleri de bankacı.
Canım sıkılıyor ekseriyetle. Üzülüyorum. Elle tutulur bir şey haline geliyor üzüntüm. Derin bir nefes almam gerekiyor, neyse artık o ve sonra, o halden çıktıktan sonra -ki salı günü bunun için müthiş bir gündü- güzel güzel yazıyorum. Yazdıklarım güzel şeyler mi bilmiyorum ama ben güzel güzel yazıyorum. Uslu gibi, sakin, hatta çok mutlu gibi.
Kendimi orada olmayan şeylere inandırıyorum. Bir yerlerde, bir kalplerde var olduğuma. İlk olduğuma. Vazgeçilmez olduğuma. Her şeyin bir sebebi olduğuna ve sebebin ben (sadece ve sadece ben) olmadığıma. "Aslında öyle" olmadığına. Eksi kırk derece soğuk suda yüzülebiliyorsa, eksi elli derecede de yüzülebileceğine / bu cümleye benden başka birinin daha anlam yükleyebileceğine. İşte şimdi, her şeyin süper olmasına doğru geri sayımın bittiğine. Soramadığım her şeyin saçmasapan başladığına. Biteceğine. Bazen de hiç bitmeyeceğine.
İnancıma inandırıyorum kendimi.
Bana yalan demeyin. Kostümümü mahvetmeyin. Zaten yamalarla ayakta duruyor.
Biliyorum, format tek çare. Ama bilgisayarlar gibi... bende de bolca zaaf var.
Kalbim Unutmuyor
3 hafta önce
0 yazmadan duramayan var!:
Yorum Gönder