Affet, nefret ettim senden derken bağırıyordum, dilimi bilmeyen turistle bağırarak konuşur gibi. Sanki çok bağırırsam, en çok benim sesim giderse kulağına, anlayacaktı o kaz kafasıyla...
Aramızın eskisi gibi olmadığı arkadaşlarımın ortak yönü, bunu yine benim düzeltmemi beklemeleri. "Napayım" diye bana soruyorlar. Oysa ki umrumda olmayış noktasına doğru hızla ilerlerken vermiştim tehlike sinyallerini.
"Bilirsin hep yanında olduğunu. Zaten o yüzden artık aşık değilsindir." demiş buro. İşte o "nasılsa gitmez" düşüncesi çoğu ilişkinin bitmesinin sebebidir, ister aşk, ister arkadaşlık ilişkisi olsun. Benim bu kadar bağlanmış olmam hiçbir zaman o güveni hissetmediğim için miydi acaba, bilmiyoruım o kadarını. Gerçekten bilmiyorum.
Neyse. Bir süre sonra alışıyor insan her yokluğa. Affetmiyor, unutmuyor bile ama alışıyor. Üstünden çok zaman geçmesi, çok sular akması gerekiyor. Telve ne kadar fazlaysa, o kadar su akması gerekiyor ama üç kere, dört kere de çalkalansa yıkanıyor o fincan ve dibindeki sıkıntı.
En kötüsü ve en yanlışı da, aramızın başka bir adam tarafından düzeltileceğinin düşünülmesi. Bu düşünce aklıma geldiğinde gülümsüyorum. Bu, sadece alışma sürecini hızlandırır oysa. Başka şeyler düşünürüm, kafamda başka şeyler olur, arka planda kalır hoş olmayan ne varsa. Önüne perde çekilir. Ama orda durur o, istendiği gibi olmayan bir dekor gibi.
Başka birileriyle bozulmayan şey, başka birileriyle düzelmez. Benimle bozulmayan şey de, benimle.
Kısacası, düzeltmiyorum arkadaşım. Nasıl bulduysanız öyle bırakmadınız, ama nasıl bıraktıysanız ona katlanacaksınız. Telve kurur, çıkarması daha zor olur. Olabilir. Ben temizlemiyorum.
Kalbim Unutmuyor
3 hafta önce