Çünkü aslında kar, en çok Marmara'yı etkilemedi...
(Sen sus Ntv.)

Sezen diye bir arkadaşım var, hazırlıktan. Uzun süre STK'larda görev aldı ve muhtemelen öyle de devam edecek.
Sezen demiş ki:
“bütün iyi niyetleriyle gönüllü çağrısında bulunan dostlar, enkaz kaldırmak, çadır kurmak, yardım dağıtmak için gönüllü arayacağımıza, Van'da son sürat giden devlet terörüyle, insan kıyımıyla, copla, biber gazıyla mücadele eden depremzedelerle dayanışmak için de az biraz çağrı yapsak. gelen milyonlarca dolar yardımın, binlerce çadırın nereye gittiğinin hesabını sorsak, belediyenin, valiliğin ağzına kadar yardım malzemesi dolu olan depolarını açtırtıp bu işin asıl sorumlusu olanlara bu işi yaptırtsak daha makul bi iş yapmış olmaz mıyız? deprem yaralarının sosyal sorumluluk projesi gibi sarılması halinden feci sıkılmış durumdayım.”
Yarı kanka/yarı Güzin abla kafasındayım şu an. Kafamın yarısı makara-tukaraya, diğer yarısı da onu görmeye, buna zaman ayırmaya çalışıyor; bir çeşit gönüllülükle geçiyor hayatım. Şikayetçi değilim, yine de canımın gerçekten istemediği yerlerde olmamak için direnç göstermeye karar verdim bir süredir. Kendimi paralamamaya yani.
"Kadınlar kaybetmeyi sever, ama bazı şeyleri" sloganlı bir zayıflatıcı zımbırtı reklamı vardı.
Biraz paranoyakça ama...
Hep "iyi böyle ya" dememin arkasında ne var?
Fiziksel olarak değişirsem, ilişkilerimden kaybedeceğimden korkuyor olabilir miyim acaba?