Ama Chicao gitmedi, genç kadını da bırakmadı. Joaninha'nın kestane gözleri yaşlarla doldu; daha kötü ne söyleyebilirdi, bilemiyordu.
Chicao, parmaklarını gevşetti ve ansızın Joaninha'yı kendine çekti. Genç kadının şimşek hızıyla atılan kolu Chicao'nun belindeki bıçağı çekip çıkardı. Geri geri gitti, güldü. Gözyaşlarıyla ıslanmış yüzüne yayılan bir gülüşle...
Bıçağın ağzı lambanın hafif ışığında parıldadı.
"Bırak onu Joaninha, saçmalıyorsun!"
"Defol git, Chicao!"
(...)
Bu kez sabrı tükenen Chicao'ydu artık. Joaninha'yı kollarının arasına çekip yatağa fırlattı. Önce kendini savunan, tepinen Joaninha, yavaş yavaş güçten kesildi. İki metre ucuz kumaştan iç giyimi yırtılmıştı. Chicao'nun denizden getirdiği ve içinde birikmiş bütün o özlem, tutkulu dalgalar halinde Joaninha'ya yöneldi, Joaninha'nın gözyaşlarını silip süpürdü; az önce pençeleşmiş olan ellerini, aşığının güneş yanığı sırtını okşamaya zorladı.
Neden sonra yeniden yumuşak dalgalar üzerinde sallanırlarken, Chicao öbür yanına döndü. Yorulmuştu. Gemideki işten, kuzeydoğu limanlarındaki, çuval ve balyaların yükleme boşaltma işinden yorgun düşmüştü. Özlemini dindirmenin bütün o kavga ve gerginliğinden yorgun düşmüştü.
Duyduğu kin ve hınçtan hanidir arınmış olan Joaninha, şimdi bir çocuk gibi uyumak isteyen sevgilisini gözden geçirdi. Onun düz, kara saçlarını okşadı. Elleri nasıl da keyifle yapıyordu bunu!
Gözlerini açan Chicao, gülümsedi. Eli yere uzanıp bir şeyi aradı. Neden sonra bıçağı buldu. Joaninha'ya uzattığı bıçağı genç kadının dipdiri göğüslerine dayadı, hafif bir sesle, "İstiyorsan" dedi, "şimdi bıçakla beni..." Sonra, sırtını dönüp uykuya daldı.
Ama Joaninha, onu öldürmeyi düşünmedi bile.
Kardeşim Rüzgar Kardeşim Deniz, Vasconcelos
Çev: Zeyyat Selimoğlu, 1995
Çev: Zeyyat Selimoğlu, 1995
Av Mevsimi'ni izledim. (Yazının bundan sonrasını okumanızdan sorumlu değilim.)
Filmlerle ilgili çok subjektif bir beğeni tarzım vardır: Film bana bir şey diyorsa beğenirim, yoksa beğenmem. Bir filmden beklentim, bana vaad ettiğinden fazlası değildir: Çağan Irmak'ın beni ağlatmasını veya en azından ağlayayazdırmasını beklerim. Güzel bir gerilim filminden beni bir süre koltuktan kaldırmamasını ve etraftan gelen çıtırtılara dikkat kesilmemi sağlamasını beklerim. Bilirim ki bir Fransız filmi beni ya kaşlarım Küçük Emrah kaşına dönmüş şekilde mest edecek, ya aşk hakkında umutlandıracak ya da ölesiye sıkacaktır.
Polisiye bir filmden ise beklentim, filmin ortasında olayı çözdürüp gereksiz uzatılmış gerilimli notalar ve bakışmalarla bana altta yatan ve benim naçizane beynimle anlamadığım bir acayip olay olduğu hissini yaratmamasıdır.
Av Mevsimi'nin iyi bir film olduğunu söyleyemem. Bana "görüntü yönetmeni çok iyi" derseniz kafa sallarım. "Müzikler iyi" derseniz, "evet abi" derim. Filmi beğenip beğenmediğimi sorarsanız da beğendim derim, çünkü dedim ya, çok subjektif bir beğeni tarzım vardır.
Ama ben sadece tek bir şey hakkında yazacağım, o da şu kadınların haklıyken haksız durumuna düşmesi. Ben evlenip boşanmadım, kimse beni 'Avcı' Ferman'ın deyimiyle "manyak gibi" sevmemiş de olabilir; ama bu adama bunun yapılmayacağını ben bile biliyorum Asiye be. Senin bir anlık dediğin, hata dediğin şey; bir karanlık korkusuna yenik düşüşün aslında. Ne kadar güçsüzsün. Ve biliyorsun adamı ne kadar güçsüzleştirdiğini de, o yüzden o senin nefesine gözleri kapalı muhtaçken, sen hep faltaşı gibi gözlerinle onu izliyorsun.
Ondan adam olmazsa, senden de insan olmaz Asiye.
Av Mevsimi bir hayde değil. Yani, bir tek "Hayde" değil. Orada bir de Ete Kurttekin var, kuzenden ötürü tanıdığımız bir müzisyen. Öyle güzel "Benden Adam Olmaz" der ki, inanırsınız. Dinleyin bakın...
(30 Ekim 2011, Gayrettepe)
0 yazmadan duramayan var!:
Yorum Gönder