"Bu ne lan.
Hiçbir şey demeseydin.
Az bile demişim.
Birini hayatına sokuyorsun, sen daha çok uğraşıyorsun ya da o, fark etmez, sonuçta kaynaşıyorsunuz kardeşle. Zamanınız beraber geçiyor, bir gün, iki gün; sinemaya, yemeğe, içmeye gidiliyor, bir hafta, iki hafta; tatile gidiliyor, bir, iki, üç ay...
Alışıyorsun. Tek sözcük bu aslında.
Sonra adam soğuyor. Bilmiyorsun nedenini, bilmiyorsun ama bir şey olsa erkek adam söyler, değil mi? O pek eleştirdiği "karı gibi kıvırma" yoluna gitmez erkek adam... Ama bu, bir şeye kızmış mı, kırılmış mı, derdi ne, belli değil. "Neyin var?" "Yok bir şey." "Seninle ilgili değil, işler çok yoğun bu aralar." "Sonra konuşalım."
Görüşülmeyen iki hafta geçiyor aradan, adam bir mesaj atıp ayrılıyor senden. Diyor ki "yalnızlık iyi geldi." Kesip atıyor alışkanlığını, şu sebebi göstererek sadece:"Biz farklı insanlarız." (Aynı mı olacaktınız yarraam?) "Yüzyüze görüşmeyelim biz, böyle iyi" diye karar veriyor üstüne.
Ben olsam bir şey demeden duramazdım, dediğim şey de bir işe yaramaz, yine can acıtmazdı ama ben demiş olurdum... Lakin susmak daha iyi, daha çıldırtıcı. Ve başkasına akıl vermek kolay...
Hiçbir şey demeseydin.
İnsan yıllardır görmediği arkadaşını görse, ona bile icabında "bi gün kahve içelim" demeyi borç biliyor kendine, yalandan da olsa. Onunla bir sırayı paylaşmışlığı dedirtiyor bu lafı. Bir kadının hayatını, iş çıkışlarını, haftasonlarını, tatillerini, kalbini, yatağını paylaşan adam demiyor bunu.
Kabullenmeyi reddediyorum bu işin gidişatını. Bu reddedişimin beni hayatım boyunca mutsuz edebileceğinin farkında olarak reddediyorum.
İnsan olup gelin, başımın üstünde yeriniz var. Sonunda üzülebiliriz de. Ama üzüldüğümüze üzülmeyiz en azından.
0 yazmadan duramayan var!:
Yorum Gönder