Bi keresinde bi çocuktan hoşlanmıştım (bir yıldan fazla süren hoşlanmalara artık hoşlanma denemeyeceği iddiasını göz ardı ederek anlatıyorum bunu). Sırf o çocuğun en sevdiği kitap diye gidip bir kitabı almak istemiştim. Aramış, fakat bulamamıştım. Metrocity'deki İnkılap Kitabevi'ne sipariş vermiş ve gidip özellikle takibini yapmıştım, gelene kadar, o kitap elime geçene kadar, yılmadan. Viyana'ya giderken çantamda o vardı: Bir Cinayetin Psikanalizi.
Freud Müzesi'ni gezdiğimde de o kitabı okuyordum hala, sanki okuduğum her sayfa beni çocuğa yakınlaştırıyordu... İyiden iyiye havaya girmiştim kendi kendime Viyana sokaklarında dolaşırken, yürümek değildi bu, ben zaten uçuyordum ha-va-lar-da!
Gerçekten o kitabı mı seviyordu en çok, öylesine mi yazmıştı doldurulacak bir boşluğa, bilmiyorum. Bizim hikayede de bir şey olmadı zaten, sadece ben kitabın içine "bu kitabın peşinde koşarken ve onu okurken hangi hisler içinde olduğunu unutma" gibi bir şey yazdım ve kaldırdım kitaplığıma.
//\
Geçenlerde bir söz duydum:
"Bir insanı sevdiğini düşünmek, ona bunu söylemek ve ardından sarılmakla anlatılamayacak kadar mükemmeldir."
Hakan Günday, Azil
İşte tam da bu yüzden, beni sevmeyen elmaya atarlanmak yersiz olurdu. O elma benim kalbime, benim hiçbir zaman beceremediğim adrenalin iğnesini sapladı mı? Sapladı. Unutmaya yüz tuttuğum parendeyi attırdı mı? Attırdı.
O düşünce, ışık; o hayat doluluk bile pişman olmamaya yeterdir elmayla karşılaştığıma.
O elmayı iyi hatırlarım. Hem iyi hatırlarım, hem de hatırlarım, çok iyi.
//\
Bugün İnkılap Kitabevi'nden elimde hafif bir torbayla çıkarken, elmaları düşündüm.
Henüz hiçbir şey yazmadım bu yeni aldığım kitapların içine.
(17 Ekim 2011, Levent)
Görsel.
Görsel.
0 yazmadan duramayan var!:
Yorum Gönder