Şşşt, nereye la?
Bundan birkaç ay önce bir arkadaşım, yaklaşık iki yıldır beraber olduğu sevgilisinden ayrıldı. Biten ilişkinin haftası dolmadan, helvasını yemek ve dedikodusunu yapmak üzere toplandık. Böyle zamanlarda bize ayak uyduran bir erkek arkadaşımız da geldi, yanında bir arkadaşıyla. Çocuk Boğaziçiliydi, bizden birkaç yaş büyüktü, Alanis Morissette dinliyordu (ve şarkı sözlerini de biliyordu) falan filan. O tuvalete gitmek üzere yanımızdan kalkar kalkmaz, kendisini getiren arkadaşım bizim helva sahibine dönüp kaş göz yaptı. O da "yok yea" dedi; ki kendisine seni seviyorum dendiğinde "ii" diye yanıt vermişliği olan biri olarak bu iki kelime çok şey anlatıyordu: Çocuğu günahı kadar beğenmemişti.
Hikayenin bana geldiği kadar size de saçma gelmesi için şu bilgiyi vermem gerekiyor: Arkadaşım üç gündür, bense ondan oldukça uzun bir süredir yalnızdım.
Medyumlara (gerçekten), falcılara (arkadaşın annesi gıyabımda baktı) danıştım, yok, tıs. Ulan biri de desin ki üç vakte kadar, kısmet mısmet... Vallahi gözlerini kaçırıyorlar, yetmezmiş gibi sorulduğunda da afaki cevaplarla geçiştiriyorlar; neymiş efendim, "seneye Nisan'la Kasım arasında biriyle tanışacakmışım". E bi siktir git afedersin, yılın hepsini deyiverdin zaten?
Tutturmuşlar bir "kendini kapamışsın" hikayesi... Kendimi kapatmış filan değilim. Sadece yalnızlıktan başım dönüp de, normalde takılacağım şeyleri hoşgörmeye başlamadım. Yani tanıdığım birtakım insanlar gibi "nefes alsın yeter" seviyesine düşmedim henüz, "isterse çamurdan olsun" diyeceğim tek şey romanlardır, hala. Bir adamın hareketlerine fitil olup onu artık görmek istemeyebilecek kadar harcama kredim var aşk hayatımdan... Fitil olma seviyesine gelmek zordur ama o itin götüne bi kez sokuldu mu, çıkması daha da zordur.
Bunlarla beraber ve bunlardan bağımsız olarak, merak ettiğim konu o "kendini kapamışsın" hissini nasıl ve ne yaparak yaydığım... Şimdi, gerçekçi olalım ve adımlarımızı geriye doğru takip edelim. Aşk meşk işleri birincil konuşma konum olmasa da, ortalıkta "yalan dostum aşk diye bir şey yok" diye mırıldanarak gezmediğim aşikar. Erkeklere sövmüyorum, hatta kadınlara daha çok sövdüğüm kesindir (son zamanlarda hemcinslerimin tarafına geçmeme neden olan olaylar tamamen arkadaşsal olduğundan, konuyla ilgisi yok). Hatta bu yüzden beni sevmeyen, haklının yanında olduğum ve/veya gerzek triplerine çanak tutmadığım için bana "erkek delisi" diyen kızlar bile olmuştur. Çok da fifi.
Okulun bittiği, işinse durağanlaştığı hayatın bu dönemlerinde artık "arkadaşın arkadaşı ya" dışında bir tanışma şekli duymamama rağmen şimdiye kadar kimseye "yakışıklı arkadaşın var mı?" diye sormayışımın ise iki sebebi var. Birincisi, illa ki öte yakışıklı adam peşinde değilim ki soruyu o şekilde sorayım. İkincisi, iki tarafın da durumun farkında olduğu çöpçatanlık teşebbüslerinde taraflar çok gerildiği için ilişkinin yitip gittiğini görmem. "Olacağı Varsa Da Olmamak" adlı bir çukur o, Alice'in kara deliği gibi, düş allah düş.
Tüm bunlardan, hala düşünme kabiliyetimin yerinde olduğu, gözüdönmüşlükle aklımı yemediğim gibi sonuçlar çıkarabiliyorum sadece. Kendimi ne noktada kapadığımı hala anlayabilmiş değilim.
Ha, arkadaşımın getirdiği çocuğun gerçekten de "yok yea" olduğu sonradan ortaya çıktı, o ayrı.
0 yazmadan duramayan var!:
Yorum Gönder