-Asker No. 1, İstanbul, emret komutanım!-
Cukka. Rakı bardağında rakı, votka bardağında su içtim. Uğraşamadım. Kendileri düşünmeliydi, normal bir insan neden üstünde binboa yazan uzun, kalın bir bardakta su içer (porselen fincanda çay içmek gibi adeta)?
Leylim ley dinledim, reloaded - Zülfü Livaneli, bir grup çingene tarafından enstrümantal olarak yeniden yorumlanan parçasını duysa sağ haliyle kemikleri sızlardı yemin ediyorum. Keza pumpkin ve honey bunny de öyle; o kült filmin kült müzikleri yapılırken/derlenirken bir gün bir Levent'te fasıl mezesi olacaklarını düşünmemişlerdir eminim.
İki eski arkadaşım bana iki dakika arayla "ee, yok dimi bişey?" diye sordu. Acınma eşiği, dedim, anlamadılar. Birbirlerini bu kadar tanımaları, beni bu kadar tanımamaları ne hoş; ama yine de seviyorum onları ve naifliklerini. Yok efendim ayrılış o ayrılış, kapatmışım kendimi falan... E benim arada aşık olduğum civan ne olacak? Yav diyorum, ben kapatmış değilim kendimi filan, olmayınca olmuyor, ölelim mi yani? Yok.
Eski erkek arkadaşlarımdan biri ve yeni kız arkadaşıyla takdire şayan bir haybedengerçeküstükonuşmalarbarbekübuluşması oldu ayaküstü. Bilmemkaçıncı kız arkadaşı o onun. Ooo, adam atlatalı çok oldu beyler. Peki ben yerimde sayıyorum da, o adam çok mu başarılı peki, benden çok olan leş sayısıyla? Bunu tartışırız istediğiniz platformda.
Işın Karaca a la turca, sağolsun CD'yi takıp gitti ucuzcu mekan sahipleri, oysa ki Dr. Bilal 11'de sahneye çıktığında meyve tabaklarında bir tek elmalar kalmıştı. Işın kustuk yani, eğer öyle bir şey mümkün ise, ışın manyağı olduk. Işın kılıcı. Emin olun iyi bir şey değil. Hem Işın Karaca neden maviii maviii masmavii'yi söylemiş ki? Oldukça saçma.
Ama efendim, Cukka öyle elit bir fasıl mekanı ki, hem sahneye çıkan Dr. Bilal size yan gözle bakmıyor, hem de kadın kadına gidip eğlenebiliyorsunuz, herhangi bir engel veya rahatsızlık olmadan... Güzel. Demek ki orta yaşlı, fasıla giderken boya sarısı saçlarına acayip şekiller yaptıran kadınlardan olduğumuzda, mekanımız belli. Ha, ben hala Meseret sayıklıyorum, o ayrı.
-yol-
Sırf şu "dert" için alınır Athena'nın albümü.
Metro beklerken yanıma dar siyah pantolonu altına topak gibi Nike ayakkabıları giymiş, gençten bir çocuk oturuyor. Müzik dinliyor benim gibi, ne güzel, bu insanlar hep ruh ikizlerimmiş gibi geliyor. Ben The Call dinliyorum Regina Spektor'dan, bir film sahnesi geliyor gözümün önüne, dört kulak-iki ezgi; farklı müzikler dinleyen, bir metro bankında yanyana oturmuş bir kız, bir oğlan.
Sonra metrodan iniyorum; kulaklıklarımı kulağıma sokarcasına İstiklal'de peçete satıcılarını, cüzdancıları, çorapçıları geçiyorum; mekana varıyorum. Yeni mekana... Ben gelene kadar ya herkes sarhoş, ya da sindirimleri bitince sarhoş olacaklar, aman ne hoş!
-Asker No.2, Kayseri, emret komutanım!-
Bir erkek bloguna girmeye çalıştım. Belli olmaz; ama insanlığa bir faydam olmuş olur, fena mı?
Merhaba eski sevgili! -Görüşürüz eski sevgili! Bugünü hatırlamadığına veya bana hatırlatmadığına sevindim; kendim yeterince hatırladığım şeyler için ajandalığına lüzum yoktu. Güzel. Çok iyi anladın arkadaşın sevgilisinden neden ayrıldığını, sanki (sen öyle sandın), gülümsedin ama öyle değil o işte. O da seviyordu, ama olmazdı o iş. Beklemeyeceğinden değil sadece, askerlik nedir ki, beklenir. Hem bir gece Figür'de sabahlarken gelebilir bile -sürpriz!- ve bir kolye verebilir sevgilisine, üstünde 4.XII kazınmış... Ama bu ayrılık o bildiğinden değil, her zamanki "biliyorum" tavrınla acı acı gülemezsin. Biz başkaydık.
Sonra ben ağlayan birine sarıldım. Kollarım anca kavuşuyordu beline sarılırken. Kalbini tuttum, elimde attı kalbi. Ağladı. Ağlasın. Peluş hayvandan daha iyiyimdir ben; benim bir tek peluş hayvanım vardı benzer zamanlarda. Peluş hayvanlardan nefret ettiğimi daha önce de söylemiş olmalıyım...
Eve geldim, sütümü içtim, yukarıdakileri yazdım, üstümdekileri çıkarıp kat kat yorganın altında pijamasız uyudum (bir aralık gecesi!), kocaman sevgilerime sarındım sanki ve her şeyin güzel olacağına dair; her şeyin hepimiz için güzel olacağına dair hislerle uyandım bu sabah.
Hayat güzel hikayemde kalınca.
(04-05 Aralık 2010, İstanbul)
Kalbim Unutmuyor
3 hafta önce
2 yazmadan duramayan var!:
derdim, bir şeylerin bende yarattığı hissi anlatmak.
kişilerin ayrılıp ayrılmadığı kendilerinden öğrenilebilir.
teşekkür ederim.
kendisiyle artık görüşmüyoruz, o yüzden sana sordum.
Yorum Gönder