Para kazanıyorum, kendi ayaklarım üstünde duruyorum, kira da versem kendi evimde, kendi yastığıma başımı koyuyorum, ruhsatında adım yazmasa da kendi arabamla dolaşıyorum... Halim vaktim yerinde gibi görünebilir.
Oysa günün sonunda eve geldiğimde kafamdakileri boşaltmaya ne halim, ne de vaktim oluyor.
Bugün biraz vakitlice bir günümdeyim, halsizliğimi ortaya dökebilirim.
***
Yoruldum 1000, 67 veya hadi, 17 keredir aynı şeyleri konuşmaktan. Evet, üstüne bir şey konmadıkça veya söylenecek yeni bir şey olmayınca bir şeyi defaatle konuşmaktan nefret ediyorum. Ben bir kerede anlıyorum zaten; bu kadar vakitsizliğin arasında, olan el kadar halimi aynı şeyi ikinci kere dinleyerek harcamak istemiyorum, değil ki 1000, 67 veya hadi, 17 kere.
Kimsenin ilgisizlik alanlarını doldurmak zorunda değilim ki ben; böyle bir söz vermedim, nasıl diyor siz, I didn't sign up for this. Ben seçmedim bunu, kimseyi.
Hadi bundan alamadık istediğimiz sevgiyi, başkalarına dönelim. O başkalarından biri de mi olmadı? Hadi birine dönelim. Ama bakalım o biri, üç kişilik sevebilecek mi bizi? Ben bir generale martı olmasını emretsem ve o general bunu yapamasa, suç onda mı olur bende mi?
Ya ben bir generale üç martı birden olmasını emretsem?
***
Kişi kendini kandırmamalı. Kişi, kendini kandıramaz şayet içinde kandırabildiği ikinci bir kendisi yoksa.
"Ben senden bir şey beklemiyorum" cümlesi, tekrarlandıkça ikna olasılığını yitiren bir cümledir; gerçekten ikna etmesi bekleniyorsa hiç dillendirilmemesi yeğdir. Ben kuzenimden bir şey beklemiyorum örneğin ve bunu ona hiç söylemedim.
Bunun aksi olan her durum, yani bu cümleyi 1000, 67 veya hadi, 17 kere tekrarlamak, rüyanın tersi çıkmasını beklemek gibidir. Beklentiyi düşürdüğüne kendini inandırmaya çalışmaktır ve tekrarladığın her sefer, tekrar başaramamaktır.
Hiçbir bilinmeyeni değiştirmeden bir denklemi tekrar tekrar çözmeye çalışmak da, nafiledir.
***
Belli ki yarın ölecekmiş gibi yaşamıyoruz ama ben ne sevmem biliyor musunuz? Ölmeden önce yapılacak şeyler listelerini, mutlaka dinlemek gereken şarkılar, görmek gereken filmler listelerini sevmem. Bir de, cin fikirli bilim dergisi köşelerini, "bunları biliyor muydunuz?"ları sevmem. Bana kendimi sırayla, eksik ve cahil hissettirmeye çalışır bunlar.
Film izleyeceğim zamanda oturup Yaprak Dökümü'ne boş boş bakmak isteyebilirim; Yaprak Dökümü'ne boş boş bakan insanların evindeki ölmeden önce izlenecekler listelerinde Shawshank Redemption ilk sıradadır, ama onlar Yaprak Dökümü izleyerek yerler o zamanı.
Ne olmuş yani?
Ne olmuş yani ben yeni zelandalıların geçim kaynaklarını bilmiyorsam? Siz de nefes aldığınızda bir oksijenli solunum döngüsünden kaç ATP aldığınızı bilmiyorsunuz ki... Ve neden bilesiniz, bu bilgi rahat bir nefes almanızı mı sağlayacak?
Gümüşün frenkçe karşılığının umurumuzda olmadığı güneşli bir bahar günü, lisede periyodik cetvelin üstünden -H-Li-Na-K-ha heyli hala hula da...- geçerken, hocamıza sormuştuk "Hocam hocam, bu gümüşün simgesinin Ag olduğunu bilmek bizim ne işimize yarayacak allaseniz?" Hocamız cevap verdi "Çengel bulmaca çözerken lazım olur."
O kadar işte.
***
Zorlamayın, kimsenin bilmenizi istemediği, peçeteye sarılı şarap kadehlerinin etrafta kol gezdiği kokteyllerde de, gürültülü bir barda da hiçbir kadını düşürmenize yaramayacak, hiçbir adamı baştan çıkaramayacak replikleri ezberlemeye çalışmakla uğraşmayın. Bilgi iyidir, size keyif verdiği sürece. Bir işe yaramayan bilgi, daha eğlenceli bir şey yapmanızı engelleyen zaman kaybı vesilesidir. O kadar işte.
Ben hazır vaktim varken ve bu kadar kurulmuşken Machete'yi izleyip, hiç tek plan çekimlere odaklanmamayı planlıyorum örneğin. Kavgayı izlemek, şiddeti görmek istiyorum, o kadar. Sonra da hazır vaktim varken bir niyet mektubunun üstünden geçmek ve şu aklımın bir köşesinde bana sürekli "knock knock!" esprisi yapmayı bekleyen harfleri mantıklı sıralara sokmak istiyorum. Bir sürü şey var aklımda, yağlarımdan ve okumadıklarımdan çok, yazmadıklarımı eritmem gerekiyor.
Ve kendimi geliştirmek hiç bu kadar önemsiz olmamıştı.
Yeri gelmişken, Bucket List'i izleyin halinizin/vaktinizin yerinde olduğu bir gün. Hatta dur ben de onu takayım da boş boş bakayım biraz... Tabi Machete'den sonra.
(19 Aralık 2010, İstanbul)
Görsel (ayrıca bolca kişisel gelişim ittiren bir yazı da mevcut, ilgilenenlere):
http://community.seattletimes.nwsource.com/archive/?date=20080127&slug=bucket27
Kalbim Unutmuyor
3 hafta önce
0 yazmadan duramayan var!:
Yorum Gönder