Ankara, kar, anKARa... Firuze. Dönerken Firuze'de takıldı iPod. Sonra ben takıldım bir süre. Ne hoştu aman da ne güzeldi karlar ortasında hatırlamak bir şeyi, Ankara'da hatırlamak bir şeyi, Firuze'nin hatırlatması bir şeyi ve illa ki, hep aynı şeyi.
Canım telefon etmek istemedi, hiç istemedi ki.
-geri sar-
Sabah arabamı bıraktım, vale arabamın sol tarafındaki ne idüğü belirsiz iki girintiyi gösterip "bunların farkında mısınız?" dedi. "Evet, hatta öbür tarafın ziyadesiyle farkındayım" Farkındayım, farkındayım; kendim sürttüm arabayı, farkında olmaz mıyım? Sonra patatesli börek, çay, tepemde Serdar Ortaç, kulağımda Sia. Uçak. Yanımda tanıdığım bir adam, ama belli ki o beni tanımıyor. Ben onu nerden tanıyorum? Kesin birisinin, tanıştığı insanı bir daha hatırlamamayı kendisine prensip edinmiş arkadaşlarından biridir. Hayır ben de isim hatırlamayabilirim ama en azından simaen... Neyse, isabet oldu, ben uyudum. Sonra tekerlekler yere çarptı. İndim, aynı tuvalet, aynı tuvalette makyajcık, 9.75'e çok kaynar olmayan ayılma kahvesi, 60'a taksi, Pursaklar Garanti, Sıhhiye Hacettepe. Bir kahve daha. Biraz müdür, biraz iş, ofiste olsak boşlanmayacak vakitten biraz harcama. Medikal müdür, bölge müdürü, tecavüz hak edilir mi muhabbetleri, biraz susma. Susma, çünkü büyüyoruz. Büyümek diplomasi gerektiriyor, büyümek, arkadaşın etse onun ağzına sıçacağın lafları yutmayı gerektiriyor. Büyümek ağızda bir bok tadı bırakıyor.
Sonra iş, yeni çalışma, yeni hoca. Sanki, diyorum içimden, sanki ben bitirecekmişim gibi çalışmayı. Hah! Ha-ha! Ama dur. Büyük konuşmayalım. Büyük düşünelim, ama büyük konuşmayalım. Konuşma dedi hekim, konuşmak iyi gelmez. Genelde. Çünkü büyüksün. Olgun ol, sonra ağlanma... Peki, büyümek ağızda kanla karışık pamuk tadı bırakıyor, çekilen dişin acısını çıkarırcasına, var gücüyle ısırılan cinsten.
Hem başlamak bitirmenin yarısıdır ki zaten. Atlamak da düşmenin (öyle mi?)
Uçak. Kitap, sonunda biten kitap. 26 liralık bir dergi, günün alışılmışın dışındaki tek masrafı; bir fuzuli masraf hiç bu kadar isabetli olmamıştı.
Şimdi ben diş fırçamı evde unuttum. Bana yarın "dün gece nerde kaldın?" derler mi?
Hay bin Firuze!
(14 Aralık 2010, İstanbul-Ankara-İstanbul)
0 yazmadan duramayan var!:
Yorum Gönder