... yazı kalır.

bellatrix begins: batman gibi değil, anka kuşu gibi!

Cumartesi Gecesi Giderleri

Daha hayattan zaman zaman ne kadar tiksindiğimi yazma fırsatım olmadan bir izleyicim eksilmiş, filan. İzlediği blogları kolay kolay bırakabilen biri değilim, eski dergiler gibi biriktiririm onları; en kötü uzun süre ara veririm ama döner bir günde okumadığım ne varsa eritirim sonra. O yüzden anlamıyorum bu işi şahsen. Şahsen. Şahsi almasam mı?

Hayattan zaman zaman ne kadar tiksindiğimi yazdığım takdirde bu pis, erimiş kar misali yazıların birçoğunu daha hayattan ve bir mahlas olarak bellatrix'ten soğutacağını biliyorum. Benden değil, çünkü ben akşamını nispeten gülümseyerek geçirebilip sonra içini buraya döken insanım. Beni tanısanız eminim çok severdiniz.

Aslında her şey güzel başlamıştı. Uzun zamandır ancak asker vedası gibi etkinliklerde görüp, görüşmemizin hakkını veremediğim insanlarla buluşmaktı niyetim. Çalıştığım bir cumartesi gününün akşamında bu niyetle çıktım evden, Taksim'e gittim. Giderken kitap aldım, daha okunmamış on kadar kitabım varken hala kitap alıyor olduğum için suç bende değil, metroya giden kısa yolun İnkılap Kitabevi'nin ve indirimlerinin önünden geçmemesi gerekiyor!

Buluştuk. Önce bir doğumgünü, şöyle terastan karşıdaki köhne binalara karşı bira içmeye imkan veren cinsten bir mekanda. Taksim yaşamak için çok kötü bir yer, yani siz arkadaşlarınızın McDonald's'ın mı yoksa Garanti'nin mi sokağından içeri gireceklerini düşündükleri -ve evi de böyle tarif edecekleri- bir yerde yaşamak ister miydiniz? Gürültü, patırtı, çoğunlukla kötü müzik gırla.

Ama o karşımdaki iki bina, bomboş ve çok güzel göründü gözüme. Pek bohem. Olası hayata bak dedim; oradan buraya bakıp bira içiyor da olabilirdim. Sonra hiçbir zaman hakkıyla korprıt olamayacakmışım gibi geldi. Velhasıl, o binaların değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum, yazık oluyor böyle.

Oradan çıkıp Bronx'a gittik. Çoğumuzun gençliğinin mekanı, ben pek gitmezdim doğrusu çünkü içeride sigara içilebiliyorken inanılmaz dumanaltı oluyordu. Şimdiyse Taksim'de pek az bulunabilir cinsten geniş, ferah bir yer içerisi. Yaş ortalaması tam da benim Bronx'a burun kıvırdığım dönemlerime denk geliyor, ufak tefek tipler, yeni üniversiteliler ve hatta onlarla birlikte içeri sızan liseli kardeşleri, arkadaşları. Yapmaya çalıştıkları tarz dökümlü hırkalarından, fitilli kadife pantolonlarının fitillerinden dökülen, nerd gözlükleri burunlarının ucunda duran eğreti yaşlar. Zor yaşlar be.

Jukebox çalıyordu Bronx'ta, haklarını vermek lazım fena çalmıyorlar. Sahne işi insanı coşturmaya bakar tabi ama biraz daha popülerden uzaklaşsalar keşke dedim dinlerken. Dinleyebildiğim kadarıyla. Yanımızda bir arkadaşın arkadaşı olan, ellerini kollarını fazla sallayarak ve fazla bağırarak konuşan ve bana Funda deyip duran bir kız vardı. Ne zaman grup hasret'i çalmaya başladı, kız "aeaeaea bu benim şarkım, hadi öne gidelim!" diye bağırarak koşturdu öne doğru ve biz rahatladık. Bu arada bir arkadaşı zayi ettik sanıyorum ama sonrasında tüm gece mesajlaşmalarına bakılacak olursa hayırlı bir işe imza atmış bile olabiliriz.

Ha, Jukebox'ın klavyecisi bizim okuldan, şimdilerde şirkette süt olarak çalışan Tuna diye bir eleman bu arada. Uğrak lokantamızda müdürleriyle yemek yerken siyah paltolu, siyah atkılı ağır abi çocuk, sahnede, 32 dişini göstererek sırıtıyor, yerinde duramayıp sekiyor klavye başında. Bir yıl sonra amaçladığı pozisyonu elde edebildiğinde, gitmek zorunda kalacağı kongreleri Bronx'taki programı nedeniyle iptal edemeyecek olduğunu o an hiç düşünmüyor, ne güzel. Seneye görüşürüz, sana bir imkan bahşedildiğini düşündüğünde; sonra birkaç sene sonra, tam da bu sahneye geri dönmek için hayatından neleri feda edebileceğini düşündüğünde yine görüşürüz.

Şey var, yorumsuz bir durum komedisi. Demin bahsettiğim kız güzel, gideri var kızın. Sonra arkadaş geliyor diyor ki "Allahım bu kız çok gürültücü. Bak soruyor, cevabını dinliyor mu... Konuşuyor sürekli." Gözlerini deviriyor arkadaş kız tekrar yanına gelirken. Muhabbet edilemiyor kızla, apaçık. Ama biz yine de hayırlı bir işe imza atmış sayılabiliyoruz ertesi gün dönüp bakınca.

Bazılarımız için durum komedileri de traji-.

Neyse... Ben gider.


(18-19 Aralık 2010, İstanbul)


Ha... Artık hiç saygı duymadığım bir "eski kız arkadaş"ı görmedim. Ama eski erkek arkadaşı gördü, hatta uzun zaman geçirdi onunla, tek söylediğim "iyi düşün" oldu. Kişiyi görüşmedikleri on günde (on günde yahu!) başkasıyla aldatan kızın değerini, hala nasıl sevilebildiğini gördüm, görüp şaşırmadım, ben artık artık hiçbir şeye şaşırmıyorum.

Kraldan çok kralcı olmayın, kimseyi kaybetmezsiniz.

0 yazmadan duramayan var!:

Related Posts with Thumbnails

bencileyin

Fotoğrafım
iyiyim, kötüyüm, mutluyum, mutsuzum, güzelim, çirkinim - herkes kadar. çok şey bilir, her şeyi hatırlarım; çöp beyinliyimdir. bana alttan bakarsanız bir tanrı görürsünüz (temsili). müzik dinlerim, sadece yalnızsam veya sarhoşsam bağıra bağıra eşlik ederim; yoksa insanları düşünürüm aslında. ve severim. insanları severim; bazı insanları daha fazla, bazılarını çok çok fazla, boyumdan büyük severim. sonracıma, okurum. bir de yazarım; iyi, kötü, mutlu, mutsuz, güzel, çirkin - herkes kadar.

basılı materyalin hastasıyım!

read the printed word!