Olması gereken değil, olmak gereken 100 şey.
Artık evime giderken trafikte kalıyorum ve sinyal nedir bilmeyen birileri, gidiş-geliş olan evimin yolundan aşağı indiğim için bana gerizekalı dediğinde "siktir lan!" diyememek, desem de duyuramamak beni çok üzüyor ve geriyor. Şunu üstümden atamadım. Trafikte en sinir olduğum şey bana söylenenler değil, insanlara geri çemkirip sesimi duyuramamak.
Dün akşam yemek öncesi, bu yorgunluklarla kestirirken şey düşündüm. Şeyi. Ne kadar çok enerjim olduğunu ve boşa gittiğini. Olmaması düşünülemezdi, Koç burcuyum. Normalde de biraz havalarda geziyorum, havalarda derken bu düşünce yapılarının biraz üstünde. O yüzden ağzımdan çıkan çoğu şeyi birçok insan ya anlamıyor ya da bağlantıyı kuramıyor. Kibir değil bu, paralel evren, paralel düşünceler, über serbest çağrışım filan olabilir. Eskiden beri var bu, bir ara bizim tayfayla bayağı "abi yakında bizi birbirimizden başka kimse anlamayacak" derdine düşmüştük. Hala öyle düşünüyorum aslında ama bunu dillendirecek zamanımız yok pek.
Bazen yükseliyorum. Normalden de yukarı. O kazandığım potansiyel enerji, yavaş yavaş kayboluyor oralarda bir yerde, yere iniyorum. Uyuyorum. Uyku yapıyor fazla yükselmek, yukarılarda oksijen bol, çarpıyor.
Ben ya orada kalmak istiyorum, ya da uçmak bir yerlere.
Okumadığım, izlemediğim, dinlemediğim, yemediğim şeyleri geçtim. Yapmak istediğim o kadar çok şey var ki. Olmadığım o kadar çok şey var ki... Ve o kadar hayati şeyler ki bunlar; yoklukları canımı acıtıyor.
İçimde kocaman bir enerji var, durduğum yerde büyüyen. Ve ben onu kendi kendime, kendi ellerimle tutuyorum içimde. Öldürmüyorum, uyutuyorum kendimle birlikte. Ancak uyuyoruz beraber, sarılmadan etmeden.
Böyle bir şeyler işte.
Bugün bir şarkıya dönüşüversem, Levent Yüksel'den Mutsuzsun olurdum ama hızlısından şöyle... Yakışır.
(19 Ekim 2010, İstanbul)
Kalbim Unutmuyor
3 hafta önce
0 yazmadan duramayan var!:
Yorum Gönder