... yazı kalır.

bellatrix begins: batman gibi değil, anka kuşu gibi!

haMal

Taşındık. Taşınma sözcüğünün benim lugatımdaki karşılığı "eşyaları bir yere atma ve orada yatma" olarak belirlendi. Sabah da kıyafet rulolarımın içinden çıkan ilk 3 şeyi giyip çıktım evden.

Bundan sonrası bir şikayet mektubu tadında, sonra benim için ilginç ama insanlığın pöh diyeceği bir şeyler olacak. Öfke kusmamı okumak istemeyen varsa konuyla ilgili karikatürden sonrasına bakabilir. Böyle de düşünceli bir yazarım, değerim bilinsin.

***
Taşınmanın en zor kısmı toplanmak, ev boyamak, taksici gibi İstanbul'da dört dönüp abonelik değişimine koşturmak filan değil; insanla uğraşmak. Daha doğrusu kendisine insan denen, hatta bir de "nakliyatçı" denen adamlarla muhattap olmak. Müteahhitlerin ve sigortacıların başını çektiği "şerefsizliğe meyilli meslekler" listeme tepeden giriş yaptı nakliyatçılar. Bunlara nakliyatçı denebilirse tabi; çünkü aslında hamal olan bir grup insan, bir uyanık emmoğlu gidip bir tabela yaptırınca oluyor sana firma.

Yemin ediyorum, insandan tiksindim. Hümanist olmak mümkün değil bu memlekette.

Benim bildiğim taşınma biçimi, sabah erkenden kalkıp önceden toplanmış ve kolilenmiş eşyaları kamyona yüklemek ve yeni eve gidip o günü etraf yerleştirmekle geçirmektir. Aslında bu işin eğlenceli bir tarafı da vardır; yani eğlenceli bir yorgunluktur taşınmak. Titiz diye nitelendirilebilecek bir insan olmamama rağmen, bir şeyi bir yere ilk kez, muhtemelen bir daha kesinlikle ulaşamayacağı bir düzende yerleştirmeyi severim.

Bir yaşımıza daha girelim, o kadar çalışan eden insanlarız diye, azıcık elimiz para gördü diye de olabilir; bir firmayla anlaştık bu sefer. Dedik ki "Bakın, biz kişisel eşyalarımızı topladık, yalnız kolimiz bitti. Mutfağı filan aynen bıraktık, sorun olur mu?" "Yok efendim bizim arkadaşlar gelir sarar toplar, şu, bu". İyi, peki.

Bir kere adamlar cumartesi gününden, pazar günü 1'de geleceklerini söylediler; her şeyin yetişeceği garantisiyle. Oradan anlamalıydık bir sıkıntı olduğunu; öğle üzeri ev mi taşınır alleseniz... Pazar günü 3'te evimize girdiklerinde ellerinde ne taşıma, ne sarma malzemesi, ne de alet çantası vardı. Olabildiğince sakin kalmaya çalıştık, olmadı tabi. Adamlar geldikten sonra geceye kadar, çünkü taşınmamız bu kadar sürdü, deli danalar gibi koşturduk, ağzımıza bir şey koymadan (ben sabah taşımak istemediğim bir rulo pastayı yemiştim, yalanım yok). Neyse ki Özgür el verdi de... Bu arada benim Özgür'le gelecek ikinci bir arabayı dalgınlıkla hesaba kattığımı itiraf etmem lazım, oysa ki perşembe vedalaşmıştık kendisiyle.

Telefonda muhattap olduğumuz hıyarağasının "ama böyle yaparsanız ben sizinle bir daha iş yapmam" tehdidine rağmen yevmiyelerinin dörtte birini kesip yolladık adamları. Çok da fifi. Sanki biz onunla çalışacakmışız bir daha, gibi.


Bu işin ilginçliği neresinde derseniz, tıpasında efendim. Ben bi Samantha Jones değilim ama kamyonun şöförü olan adam, gözümüzün önündeki sinir perdesi kalktığında basbayağı sevimliydi. Kamyonun başında sinir krizi geçiren kuzen bir posteri paramparça edince (bkz. Behlül'ün Eiffel Kulesi posteri; ama benim kuzende önceden vardı!) adam dayanamayıp bize taş baskı, böyle anlamadığım bir teknikle yapılmış bir resim göndermek istedi. Ne alaka, dedik; meğer adam ressammış. Hem de doktoralısından. Sanat psikolojisi üstüne tez yazan adam, sabah sunum verip akşam da abisinin ortağı olduğu nakliye firmasında milletin ağız kokusunu çekiyor. "Bu ülkede sanatla uğraşılmaz, alan yok" dedi adam. "Bu ülkede bilimle de uğraşılmıyor, ne kadar ortak yönümüz var" dedim ben de :)

Israr üstüne kartımı verdim adama. Sözünü tutacak mı, göreceğiz.

Böyle de garip bir dünya bu. Bir gün baştan ayağa kriz durumundasınız, sonraki gün düşünecek başka bir şeyiniz oluyor.

Ha, bu akşam yine astar, boya ve ben evdeyiz efendim, bekleriz.


(11 Ekim 2010, İstanbul)

1 yazmadan duramayan var!:

Hamalın asıl kimliğine hayretlerle bakıyorum

 
Related Posts with Thumbnails

bencileyin

Fotoğrafım
iyiyim, kötüyüm, mutluyum, mutsuzum, güzelim, çirkinim - herkes kadar. çok şey bilir, her şeyi hatırlarım; çöp beyinliyimdir. bana alttan bakarsanız bir tanrı görürsünüz (temsili). müzik dinlerim, sadece yalnızsam veya sarhoşsam bağıra bağıra eşlik ederim; yoksa insanları düşünürüm aslında. ve severim. insanları severim; bazı insanları daha fazla, bazılarını çok çok fazla, boyumdan büyük severim. sonracıma, okurum. bir de yazarım; iyi, kötü, mutlu, mutsuz, güzel, çirkin - herkes kadar.

basılı materyalin hastasıyım!

read the printed word!