Londra'daki üçüncü, eğitimde ikinci günümüzde öğle yemeğini yine üçgen sandöviçle geçiştirince akşam yemeğinin suyunu çıkaralım istedik. Biz de insanız yahu, insan insana Sodexho'yu özletir mi?
Yine yağmur, yine çamurun altında kendimizi Soho'da Busaba Eathai adlı bir Tay yemeği lokantasına attık... diyemeyeceğim, zira sıra bekledik. Hayatımda yemediğim bir dünya mutfağı örneği için tek başıma olsam hayatta yapmayacağım bir şeydi sıraya girmek, lakin kalabalık olunca insan gaza geliyor. Bir de, ortamı bozmak istemiyor tabi. Bekleyerek iyi de etmişiz, sevdiğimiz mutfakların arasına bir tane daha girdi ama hiç acısız olanından (O bile biraz acıydı gerçi. Siz siz olun acısız diye üstüne basa basa söyleyin. Yoksa deli basur geliyor ileride.)
Yemeğin üstüne gelen lemongrass tea mükemmel bir şeydi, zahmet edip kendimiz alamadığımız için yakında buraya gelecek olan Vec'e ısmarladık getirebildiği kadarını. Bir de servis edilişi var ki akıllara zarar; yanında bal ve kurabiye ile geliyor. Kurabiye dediğim tereyağlı kurabiye, ya da Hababam Sınıfı deyimiyle "halis muhlis Trabzon yağı"; yani tereyağı diye bir şey Tayland'da yoksa bu kurabiye nasıl bu tadı alıyor, gerçekten merak ediyorum.
Oradan çıktık, yine yağmur, yine çamurun altında kendimizi Covent Garden'a attık. Bu sefer gerçekten attık, şöyle bir silkelendik köpek gibi. Her yer, yani tüm dükkanlar kapanmıştı, insanlar tavuk gibi yatıveriyor erkenden. Biz de yeterince üşümemişizcesine buz gibi bira (Yeaaah!) içmek için girdik bir pub'a. Şu değişik bira deneme kafam yüzünden Strongbow diye bir biradan bir pint ısmarladım, ısmarlamaz olaydım. Sanıyorum arpanın şerbetçiotunun arasına bir miktar çürük üzüm karışmıştı hem de çekirdekleriyle birlikte, öyle dayanılmaz bir kokusu vardı biranın. İçebildiğim kadarını içtim, nimet sonuçta. Ama iddia ediyorum, o bardağın tümünü içmek ya gırtlağı aldırmış olmayı gerektirir ya da ucunda ciddi bir ödül olan bir iddiaya tutuşmuş olmayı.
Pub'ın tuvaletine girdim, çıktım, fotoğraf makinesini alıp tekrar girdim ve aşağıda görülen saçmalıkları belgeledim:
İnsanın gerçek anlamda götünü donduran metal klozete hiçbir şey demiyorum da; kendi elinizi sıcak sudan soğuk suya sokturmayacağınız musluk sonunda icat edilmiş gördüğünüz üzre. İsviçreli bilimadamlarından sonra en bi araştırmacı olan İngiliz bilimadamlarının işi olsa gerek bu; zira bunu yapan mühendis olamaz. Tanıdığım mühendislerin çoğu bankacı da olmuş olsa, o kadar inancım var diplomalarına.
*
Sanki trenden hiç inmeyecekmişçesine uyuduğumuz yarım saatlik bir yolculuk sonrası Sutton'a geri döndük, otelin kapısında bir tilki gördük sanki, evet evet gerçekten bi tilki gördük; sonra da hiçbir şey olmamışçasına yattık uyuduk.
*
Sokaklarında kedi ve köpek yerine sincap ve tilki gördüğümüz bu ülkeyi yadırgamadık galiba.
*
*
(29 Eylül 2010, İngiltere)
Kalbim Unutmuyor
3 hafta önce
1 yazmadan duramayan var!:
Yanniz bisi solicem bana nolur yarin hatirlatirmisiniz lemongrass tea yi cunki kesin unutucam
Yorum Gönder