Bugün eve girerken bi tıkırtı duydum sandım. Böyle bir korku hatırlamıyorum yakın geçmişimde.
Elimdekileri yere bıraktım yavaşça. Antrenin ışığını yaktım, sonra banyonunkini, mutfağınkini... İçeriden ses geliyor mu -belki bir dolap kapağı kapanması- kulak kesildim, ilerledim. Elim telefonda, üç kat üstümüzde oturan arkadaşımı aramak üzere hazır. Babası inerse aşağı, gösterir o adama gününü! Salonun ışığını yaktım, balkonun kapısını ittirdim hafifçe. Sonra da odaların ışığını yaktım. Evde tüm ışıklar yanınca, benim korkum görünmez oldu.
Kedidir kedi dedim, güldüm kendime. Aslında kendime gülmedim galiba veya sinirden güldüm, bilmiyorum. Sevimsiz bir ifadeydi yüzümdeki.
Bazen korkmaktan utanıyorum. Benim hissetmemem gereken bir duyguymuş gibi geliyor. Hem duygusal, hem duygusuz olarak nitelendirilebildiğimden mi bilmem, araftayım. Şey gibi, hep saç okşayan benim, şikayet edersem elimde o da kalmayacak gibi ama... Ama istemiyorum ki bunu da.
***
Yine de bekleme. Hiç o kadar yalnız olmayacağım.
***
Bazen yazdıklarımdan da utanıyorum. Ben kimim ki, diye değil. Yazmamam gerekirdi, diye. "Ketum ol!" diye kafama vuruyor bir taraf ama işte şeytan diyor...
Yazmadıklarım beni çoook rahatsız ediyor.
Kalbimin içinde tıkırtılar var, derin nefes alamıyorum, neden bilmiyorum, ne diyeyim, kedidir kedi.
(24 Ekim 2010, İstanbul)
Kalbim Unutmuyor
3 hafta önce
0 yazmadan duramayan var!:
Yorum Gönder