Kız arkadaşlarımla pijama partisi kıvamında muhabbetlerim öyle çok sık ve çok sayıda olmuyor. Ya çabuk sıkılıyorum, ya da yapılan yorumlarla şaşkınlık içinde oradan oraya vururken kendimi, ağzımdan fevri ve o anın büyüsüne hiç uygun düşmeyen bir yorum çıkıveriyor. Kimse beni ayıplamıyor belki ama, sonradan kendimi kötü hissettiğim oluyor. Öyle düşünmediğim için değil; dobra dobra söylediğim için.
Yine de susmayı bilirim gerektiğinde ve en gerektiği durumlardan birinin de "ayrılık sonrası teselli" olduğunu anlamam uzun sürmedi şu fani dişi hayatımda.
Bir kız arkadaşım sevgilisinden ayrıldığında veya ayrılmaya doğru gittiği belli bir büyük kavga ettiğinde (ki bir büyük kavga bence karşılıklı bir büyük içmeyi gerektirir; zehri atar) susmayı yeğliyorum. Kraldan çok kralcı, karşı tarafın erkek arkadaşına takır takır saydıran biri olmadım şimdiye kadar, ya da en azından hatırlamıyorum böyle bir durum. Ha, çok kızdığım oldu arkadaşım adına. "Ben olsam daha ağırını söylerdim" diye düşündüğüm de oldu. Ama bir kafa var ki anlamıyorum, anlamayacağım:
"Bana ne be, senin erkek arkadaşın benim arkadaşım mıydı ki ben artık ona selam vericem? Eşek herif. Neyse, bitti gittiiiiii..."
Bunu söylemenin hiçbir yararı yok, öyle düşünseniz de yok zira ardından saydırdığınız, gaza gelip küfrettiğiniz adam pek yakında tekrar enişteniz olabiliyor. Siz selam vermezken, bakıyorsunuz kız arkadaşınız onunla tekrar yakınlaşmaya başlamış bile. Bu da demektir ki onlar tekrar çıkmaya başladıklarında ya pişkin ve yüzsüz, ya da arkadan konuşan, fitneci ve tükaka kişilik olacaksınız.
Adamı boşverin de, bunu kız arkadaşınızla ilişkinize yapmayın derim ben.
***
Geçenlerde "her seferinde kendinden biraz daha emin olarak aynı ilişkiye başlıyorsun" dedim bir arkadaşıma. Söylediklerinden sadece bunu çıkardım ve söyledim böylece.
Çünkü ilişkiye karışmamak demek, bir arkadaşınızın kendini üçüncü kez gerdiğini görünce susmak demek değildir. Bir kez vurur insan kendini aynı duvara, ikinci kez vurursa o kadar acımayabilir.
Üçüncüde ne olur, bilemiyorum. Umudumuz, acımaması tabi (veya ortada herhangi bir duvar kalmaması).
***
Bu yazının menşei yukarıdaki arkadaşım değil. Bugün kendini paraladığını gördüğüm başka biri. Çok uzun zamandır bu kadar güçsüz gördüğümü hatırlamadığım ve bu yüzden benim de harap olduğum biri.
Güçlü kadınların üzülmelerini daha çok ciddiye almış ve daha çok afallamışımdır hep.
Şimdi, bir enişte beye yine ölümüne saydırmak vardı ama yukarıda saydığım sebeplerden ötürü yapmayacağım bunu. Sonraya saklıyorum, içime atıyorum, belirsiz bir zamana erteliyorum öfkemi.
Sadece diyeceğim ki; bir insanın gözünüzden düşmesi nasıl da anlık bir olay, değil mi? Bir parmak şıklatması ve ta-da! O adam artık yok. Arkadaşınız alıp yerine koysa da yok sizin için, bitti gitti.
Bu noktada iki maruzatım olacak erkeklere:
1- Yalan söyleyecekler kendini belli etsin.
Çok piç veya çok piç geçinen, pek "kalpsiz ortam insanı" görünen adamlar tanıyorum. Beyanatlar her zaman doğru olmuyor, ama hadi bir an için öyle kabul edelim ve diyelim ki, dünyada bir sürü "sevgilim değil o, takıldığım kişi" adamı var.
Eh, peki. Kabul. Böyle yaşamak isteyen kızlar da çok. Çıkın, vuruşun arkadaş, tutan mı var? (Zaten tutabilene aşkolsun, o ayrı) Artı, onlar da lazım. Anlatıyorlar anlatıyorlar, heyecanlı oluyor.
İyi de, düzgün görünen, düzgün giden adamların aniden yalana sarılması, gizeme bürünmesi ve fakat bir haltı becerememesi nedir?
Bu da beni ikinci maruzatıma getiriyor...
2- Yalan söylemeyin.
Yakalanıyorsunuz çünkü. Cem Yılmaz'ın gösterisine kulak verin abilerim (Şimdi böyle dedik diye kadınların yalan söylemesini destekliyor olmayalım; onlar da söylemesin tabi, ama çok pis yalan söyleyebildiklerinin bilincinde olmak lazım).
Erkeğin yalanı yakalandığında söyleyebileceği en kötü şey "sen kızarsın diye"dir. Örneğin, şimdi tamamen teorik bir örnek vereyim; bir insan kız arkadaşına eski karısıyla kesinlikle görüşmediğini, "o lanet ruh hastası karıyla neden görüşeceğini" söyleyip konuyu kapatıyorsa, konu kapanmış demektir.
Ben erkek gözüyle de bakıyor olabilirim, kabul ediyorum, ama bir kadının bundan sonra vereceği her tepki paranoyaklığa girer. Bu laftan sonra hala ikna olmayan kadının zeytinyağı gibi üstüne çıkılıp ona "sen bana güvenmiyor musun?" denebilir, haklı olarak.
Lakin adam bunu söyledikten kısa bir süre sonra, hem de evinin dibinde pek uğradığı bir yerde "o lanet ruh hastası karıyla" yemek yer ve bunu da sakımsakımsaklama tribine girerse, işte o an sıçtığının resmidir.
Kötü haber tez duyulur beyler, bunu galiba öğretemedik. Siz eski karınızla yemek yediğinizi kız arkadaşınızdan saklayayım derken, kavga sonunda onu alıp eve getirdiğinizi bile itiraf etmiş olabilirsiniz. Yaa...
Salaklığın lüzumu yok. Adam gibi ne halt yediyseniz veya ne halt yemeyi düşünüyorsanız söyleyin. Bir koltuğa iki karpuz sığmaz. İkisini de patlatmayın; yani mümkünse birini seçip onu sikin. Bi zahmet.
***
Çokeşlilik bir yaşam tarzı olabilir. Lakin, tekeşli kılığına giren çokeşli adam kadar saygı hak etmeyen çok az tür var yeryüzünde ve emin olun, kız arkadaşınızın o arkadaşı var ya hani sizin arkanızdan konuşmayan, yorum yapmayan arkadaşı...
İşte onun gözünde bitip gittiniz bile.
(20 Ekim 2010, İstanbul)
0 yazmadan duramayan var!:
Yorum Gönder