Yalnız yatıyor kız iki kişilik bir yatağın kendine ayırdığı tarafında. Öbür taraf hep boş, ne olur ne olmaz. Çok zor uyudu bu gece, hızla uyumak için kendini telkin edişleri veya içtiği sigara veya kirpiğinin son damlasına kadar yatmaması da işe yaramadı, bu gece özellikle yalnız bir gece.
Bazen insan, keşke düşündüğüm iş olsa, der kendi kendine. İş, insanın karnını gondolun tepesinden aşağı bırakılırcasına ağrıtmaz hiçbir zaman (başka türlü ağrıtır).
Uyudu ya sonunda, bir sürü rüya görüyor ama hiçbirini hatırlamayacağını daha rüyadayken biliyor; zaten hatırlasa ayıkken daha mutsuz olacak, ne güzel rüyalar çünkü onlar öyle! Hatırlamayacak ama en yakın arkadaşına anlatırken rüyalarını "bağlandığı ağaç dalı, benim göremeyeceğim kadar yukarıda olan bir salıncakta yavaş, kararlı ve inanılmaz özgür, gidip gelmek gibi" diye benzetme yapacak (teşbihte hata olmaz).
Bir kıpırdanma hissediyor yanında, gözünü açıyor kız. O, burada! Ama kalkıyor yanından, neden ki, ben niye hissetmedim yatarken, o kadar mı dalmıştım salıncağıma ya da her neyse?
Tutuyor bileğinden, bir saniye daha geç kalsa yataktan değil, hayatından kaybolacakmış gibi tutuyor, şefkatle, ihtiyaçla.
_ Ne zaman geldin ruhum,
diyor,
_ görmedim seni.
(16 Mayıs 2010, Nişantaşı)
Kalbim Unutmuyor
3 hafta önce
0 yazmadan duramayan var!:
Yorum Gönder