Bugün Ahırkapı Hıdırellez Şenlikleri vardı; ancak bu yazı onunla ilgili değil ne yazık ki.
Dün Gamze telefonda bugün olduğunu söylemeseydi, şenlikler tamamen aklından çıkmış, mutlu bir insandım. Amma velakin, bugün çok önceden ayarlanmış, üstelik içinde benim de parmağım olan bir aktivite vardı ve üstelik, giderken 3 dönerken 4 kişinin de şöförüydüm.
Yapacak hiçbir şey yoktu.
Bu durum, gönülsüze dönüşen gönüllülüğe bir örnek sayılabilir-di, şayet;
- gerçekten gitmeyi çok (geçtiğimiz yıl şenlikler sırasında hasta yatarken "seneye kesin gidicem" diye kendi kendime söz verdiğim kadar çok) istiyor olsaydım,
- eğer gecem her şeye rağmen güzel bitmeseydi.
Bunları şimdi yazıyorum ki Özgür Bolat yazısı gibi kaynayıp gitmesin. Üstünden çok zaman geçince yazıyı yazasım kaçıyor. Unuttuğumdan değil, unutmam ki. Orada da benzer bir nokta vardı, yine var: Kendime bazen çok kızıyorum, neden arkadaşım, çok mu zor yani evden bir miktar makyaj yapıp çıkmak, azıcık kokoşlanmak filan, bakımlı olmak mütemadiyen? Kadınların kendine bakma sınırı "her akşam 10 dakikacık"a da çok gülerim; şarabımı içip yazımı yazıyorum, sonra da uyuyorum; seç beğen al, bu aktiviteler yiyor o 10 dakikayı işte!
Ben sirtakiden çıkmış, altımda boyfriend jean'im, sıfır makyaj, saç baş dağınık demek isterdim (saçı dağınık dursun diye kıvırttık) ama toplu yani "bu sabah duş alınmadı" saçımla kalkıp gittiğimde, biriyle tanıştım. Daha doğrusu ben tanıştım, o beni zaten tanıyormuş. İnsanları isim-soyad olarak hatırlamama rağmen ne adını ne de yüzünü kesinlikle çıkartamadım. Kişisel olarak tanışmadığımız kesin! Nitekim, çocuk ENSOluymuş.
Konuşuldu edildi, çok da komik çocuk Allah için... Giderken "bellatrix, sana iki çift lafım var" dedi, "neymiş?" diye sordum. "Seni ENSO'nun oryantasyon sunumunda görmüştüm. Bu okulda tanıdığım ilk kulüp yöneticisisin."
Vay arkadaş! dedim içimden ve sanırım dışımdan. Bu durumla ilgili espri yapmaya devam etti çocuk, ben de karşılık verdim. İzliyorsak şu Sex and The City nanesini, bir faydası olsun bünyeye. Yoksa kimsenin gözünün içine bakabileceğim yok.
Bir şekilde, tam da ortaokula geri döndüğünü düşünen beni, 3-5 dakikalık konuşmayla alıp taşıdı çocuk. Güzeldi hiç tanışmadığın birini etkilemiş olmak ve unutulmamış olmak.
Bir şey diyeyim mi, tekrar görüşeceğiz, aha da yazıyorum buraya...
(05 Mayıs 2010, Kilyos)
Dün Gamze telefonda bugün olduğunu söylemeseydi, şenlikler tamamen aklından çıkmış, mutlu bir insandım. Amma velakin, bugün çok önceden ayarlanmış, üstelik içinde benim de parmağım olan bir aktivite vardı ve üstelik, giderken 3 dönerken 4 kişinin de şöförüydüm.
Yapacak hiçbir şey yoktu.
Bu durum, gönülsüze dönüşen gönüllülüğe bir örnek sayılabilir-di, şayet;
- gerçekten gitmeyi çok (geçtiğimiz yıl şenlikler sırasında hasta yatarken "seneye kesin gidicem" diye kendi kendime söz verdiğim kadar çok) istiyor olsaydım,
- eğer gecem her şeye rağmen güzel bitmeseydi.
Bunları şimdi yazıyorum ki Özgür Bolat yazısı gibi kaynayıp gitmesin. Üstünden çok zaman geçince yazıyı yazasım kaçıyor. Unuttuğumdan değil, unutmam ki. Orada da benzer bir nokta vardı, yine var: Kendime bazen çok kızıyorum, neden arkadaşım, çok mu zor yani evden bir miktar makyaj yapıp çıkmak, azıcık kokoşlanmak filan, bakımlı olmak mütemadiyen? Kadınların kendine bakma sınırı "her akşam 10 dakikacık"a da çok gülerim; şarabımı içip yazımı yazıyorum, sonra da uyuyorum; seç beğen al, bu aktiviteler yiyor o 10 dakikayı işte!
Ben sirtakiden çıkmış, altımda boyfriend jean'im, sıfır makyaj, saç baş dağınık demek isterdim (saçı dağınık dursun diye kıvırttık) ama toplu yani "bu sabah duş alınmadı" saçımla kalkıp gittiğimde, biriyle tanıştım. Daha doğrusu ben tanıştım, o beni zaten tanıyormuş. İnsanları isim-soyad olarak hatırlamama rağmen ne adını ne de yüzünü kesinlikle çıkartamadım. Kişisel olarak tanışmadığımız kesin! Nitekim, çocuk ENSOluymuş.
Konuşuldu edildi, çok da komik çocuk Allah için... Giderken "bellatrix, sana iki çift lafım var" dedi, "neymiş?" diye sordum. "Seni ENSO'nun oryantasyon sunumunda görmüştüm. Bu okulda tanıdığım ilk kulüp yöneticisisin."
Vay arkadaş! dedim içimden ve sanırım dışımdan. Bu durumla ilgili espri yapmaya devam etti çocuk, ben de karşılık verdim. İzliyorsak şu Sex and The City nanesini, bir faydası olsun bünyeye. Yoksa kimsenin gözünün içine bakabileceğim yok.
Bir şekilde, tam da ortaokula geri döndüğünü düşünen beni, 3-5 dakikalık konuşmayla alıp taşıdı çocuk. Güzeldi hiç tanışmadığın birini etkilemiş olmak ve unutulmamış olmak.
Bir şey diyeyim mi, tekrar görüşeceğiz, aha da yazıyorum buraya...
(05 Mayıs 2010, Kilyos)
0 yazmadan duramayan var!:
Yorum Gönder