♪ Yazıya fon müziği, kötü bir zamanında Tuba'nın bana hediye ettiği
ve hep böyle hatırlayacağım bir şarkı.
Bozcaada'ya ikinci gidişimizde kalabalıktık. İstanbul'un yarısının orada olmasından bahsetmiyorum. Biz 10 kişiydik, bizden habersiz aynı planı yapan dostlarla birlikte iddialı bir dino masası oluşturuverdik. Yanımıza iki de yönkur alsak, bir türlü yapılamayan yaz yemeğini de aradan çıkarırdık diye düşündük hatta.
Tekrar Bozcaada yazısı yazmak değildi niyetim, hatta bana "yazını bekliyoruz" diyenlere "ne yazıcam yahu, yazdım ya geçen sefer" demiştim gitmeden bir gün önce. Ama işte yazıyorum.
Peki ne değişti, veya ne değişikti?
Tayfa değişikti en önemlisi. Okul deyince aklıma gelen Boğaziçi'nden, üniversite deyince aklıma gelen ENSO'dan, arkadaş deyince aklıma gelenlerle beraberdim.
Bu defa adanın görmediğimiz bölümünü gezdik ve bir daha gitmek için bir sürü nedenimiz daha oldu; bir sürü koy, plaj, bağ, şarap fabrikası.
Bu defa bağbozumu zamanıydı (festivaller zamanı değil ama, ona daha birkaç gün vardı). Toplanan üzümler kocaman makinelerde ezilirken kesif bir üzüm ve alkol kokusu sarmıştı her yeri. Suların fazlası ise yollarda su oluklarından akıyordu, "sokaktan şarap akıyor aabiiii, düşünsene!" fotoğrafını özellikle çektirdim. Gördükçe, yerden hayat aktığını hatırlayayım diye....
Giderken arkamızdan da şarap dökerler sandık, bir daha Bozcaada'yı ziyaret etmemiz için.
Bu defa yel değirmenlerine Okay'ımın gitarı ve Sezo'mun repertuvarıyla gittik. Şaraplarımız, mandalina büyüklüğünde redglobe üzümlerimiz ve bir türlü bitiremediğimiz Ezine peynirimizle, oraya toplanmış tüm gruplardan daha keyifli bir çilingir soframız olduğu kesindi. İnsanlar yine güneşi batırıp gittiler, bu sefer bizim müziğimiz bitmedi. Elimizdeki tüm şarabı içip bildiğimiz tüm şarkıları söyledik. Bir demirler gecesini hatırlayıp Meleklerin Sözü Var'a hüzünlenmenin, İzel-Çelik-Ercan'ın Özledim'iyle dalga geçip neşelenmenin, Koy Koy Koy ile sözde efkarlanmanın tam sırasıydı.
Elimizdeki tek ışık bir ayfon ekranından süzülen mavi ışıktı, o kadar. Ah pardon, tek ışık o olur mu? Yıldızlar vardı gökte uzun zamandır görmediğim kadar çok, bir de yel değirmenlerinin uyarı ışıkları, kırmızı, kırmızı, kırmızı yanıp sönen ama hepsi birbirinden farklı frekans ve sürelerle yanıp sönen. Biz bir karanfilli sigarayı paylaşırken, yel değirmenleri de bize selam eder gibiydi: Kırmızı, kırmızı, kırmızı; sırayı kaybetmeyelim beyler; kırmızı, kırmızı, kırmızı; sakin'in bi şarkısı var bildiniz mi dostlar, adı "dönsün"; kırmızı, kırmızı, kırmızı; hooop, estarabim.
Yel değirmenleri biliyor işini, Bozcaada'yı mesken tutmalarından belli.
(28-30 Ağustos 2010, Bozcaada)
0 yazmadan duramayan var!:
Yorum Gönder