Cumartesi günü bi çılgınlık edip lunaparka gittik. Uzun zamandır planlıyorduk zaten, şimdi çok spontanmışız gibi davranmayalım. Benim gidelim diye ısrar ettiğim karakterler ev kuşu olduklarından aramızda "gidelim aaaabi... ama bugün değil" tarzı diyaloglar geçip duruyordu, bu işi belirsiz bir zamana ertelemiştik sadece.
Ben onları beklememeye karar vererek Askı, Erce ve Gödekoğlu'nu koluma taktığım gibi sürükledim Bostancı'ya. Bayramın 3. günüydü, mahşer günü gibiydi ortalık ama bizim tek bir amacımız vardı ve onda da sıra beklemeyeceğimiz kesindi: Ejection Seat.
"Kalbi olanlar binmesin" diye bir şey var ya, işte ondan. Hoplaya zıplaya gittiğim lunaparkta ne zaman Erce ve Gödekoğlu'nu havaya uçarken gördüm, karnıma hafiften bir ağrı girdi. Kocaman kocaman kahkahalar atarak bastırdım korkumu biraz (deneyin, işe yarıyor).
40 metreden serbest düşüş! Sizi gerip atan lastikleri tutan direkler zangır zangır titrerken, o güvensizlik hissi içinde kalbinize adrenalin iğnesi yapılmış gibi uyarılıyorsunuz, pek fena. İndiğimde bacaklarım o kadar jöle kıvamındaydı ki düz yürüyemeyip depar attım bizimkilere doğru. Birkaç dakika sonra ben ve kalbim kendimize gelebildik.
Muhtemelen lunaparkın en az "yakan" ama en el yakan aleti, 5 bilet bayılıyorsunuz binmek için ama zaten bir kere binseniz yeter (mi acaba?)
Bir dahaki sefere görüşürüz :)
Bostancı Lunapark Ejection Seat @ Yahoo! Video
Kalbim Unutmuyor
3 hafta önce
4 yazmadan duramayan var!:
ayy böyle bir şeye binsem 3 hafta kendime gelemezdim sanırım:D
Kendini korkak alıştırmamak lazım :)
beş bilet mi? sana para vermeleri lazım buna binmen için :)
Hic bir muzigi su lunapark muzikleri kadar sevmedim, sevemedim heralde :))
Yorum Gönder