Bi gariplik var beyler. Saat 18:47, işteyim, çıkabilecek gibi de durmuyorum, önümde ofis dışında geçireceğim bir hafta ve bu bir hafta boyunca takip edilmesi gereken işlerin listesi var (işleri yapamayınca listeyi yaptık haliyle), akşam Cem'in ilk maaş axessi var diye seviniyorduk, ah demirlerde içmeyeli ne kadar oldu diye ama hayvan gibi gök gürlüyor, olsun lan, ne fark eder, ENSO'mla olacağım ya.
Bi gariplik var beyler. Hava kötü, iş kötü, ben mutluyum. Mutlu olduğum her an gibi, beni mutsuz eden bir şey aradım hemen, minicik bir şey, ufacık, bulamadım. Oysa bir şey yaptığım yok, bir işe yaramıyorum şu hayatta, sadece yazıyorum kendi kendime, hayatta tek aktivitem bu ve yaşamımın tek döngüsü. Tek döngüsü mü, yok canım bu cümle yanlış oldu :)
3 gün sonra bu saatlerde Vec'le muhabbette olacağız; kim bilir daha kimlerle. Bavul hazırlamaya ve ne unuttum diye düşünmeye inanılmaz üşensem de şu an, İngiltere'ye gidiyorum lan, Moris misali dünyayı unutup (umarım) kendimi biraya vericem (özellikle Irish). Nasıl böyle, boş boş dolaşmak istiyorum, nehir kenarında banklarda oturmak ve ordan kalkıp öbürüne oturmak, yüzbinlerce fotoğraf çekmek ve sürekli ama sürekli not almak istiyorum.
Bi gariplik var beyler, hayatımda her şey yerli yerinde gibi, oysa ki değil veya ben olmadığını sanıyordum ama bak, öyle gibi sanki. Değil mi. Neden dedim kendi kendime, kendine acıyorsun ki; hiç dışarı çıkmazsan nasıl şikayet edebilirsin yeni insanlarla tanışmamaktan veya hep veren sen olursan nasıl korkabilirsin ki yalnız ölecek olmaktan? Çünkü ne dedi Çağdaş, çok verici adam da yalnız ölür. Değil mi, ama.
Ama.
Eeh, yeter yeter, öleceksek ölelim; zaten her şey yavaş yavaş tükeniyor, her ilişki, herkes ve ben kedilere özenmekten vazgeçtim artık.
Şimdi İstanbul'dayız anasını satayım, bu anın, bu arkadaşlığın, bu hayatın değerini bilmek lazım. Değil mi. Sürekli vızıldanarak, ağlanarak; olmayacak şeyler bekleyip, isteyip kendimizi mutsuz ederek nereye kadar; bırakmalı biraz da akışına. Çünkü ne dedi Çağdaş, akıntı böyle gidiyor, kendini bıraksan bir yerde (başlangıç noktana uzak veya yakın) karaya vuracaksın nasılsa. Bir işe yarayayım mı istiyorsunuz hayatta? Çalışacaksınız. Bir işe yarayayım istemiyor musunuz? Daha çok çalışacaksınız. KOBİ'ler, yani küçük ve orta büyüklükteki insanlar için başka yol yok.
Önemli olan o delikten bir şeyler tırtıklamak kendinize, eşelemek böyle; mutluluk aslanın ağzında.
Bi gariplik var beyler; hiç bana göre değilse de ben savaşmaktan ikinci emre kadar vazgeçtim. Tek başıma savaşmak tek başıma araba kullanmak kadar sıkıcı; eğer Sancho Panza'm yoksa ben yeldeğirmenlerinin önünde oturur yıldızlara bakarım; onların ışıklarına bir de (kırmızı, kırmızı, kırmızı) veririm selamımı, şerefe.
Haydi vur kendini şaraba... Akşam içiyorum beyler, size de şerefe.
(24 Eylül 2010, Ortaköy)
1 yazmadan duramayan var!:
3 günde iki kere ismim geçti daha ne isterim ki bu blogdan :)))
Yorum Gönder