Eskide kalmış bir arkadaşım, benim ileride deist olacağım kehanetinde bulunmuştu.
Ben fazla ürperiyorum oysa. Etkileniyorum. Mevlana'nın sözünü mesela, cemaate söylediğinde hoca: Ben dostlarımı ne kalbimle ne de aklımla severim. Olur ya kalp durur, akıl unutur. Ben dostlarımı ruhumla severim. O ne durur, ne unutur.
Büyük iftar sofralarını severim hani insanın oruç tutuyor olası ve aile kurası gelir, veya sabaha karşı fısıltılar ve çatal-bıçak çıngıltılarıyla uyanmayı.
Sıralanmayı, sarılmayı, şeker almayı.
Başımı adaba göre örtmeyi ama istediğim zaman açabileceğimi bilerek.
Kabristandan çıkmak için acele etmemeyi.
*
(belki -meyi yerine -mesini demeliydik?)
Bir Yasin'in sonunda birinin sallallahu aleyhi vesellem derken elini kalbine götürmesini ama hoca kulağımın önünde okurken, televizyonda bilmediğim bir yerin bilmediğim camisinde, bilmediğim insanlara karşı değil (dijitallik aşkı öldürüyor).
Birilerinin bir tam günden sonra topluca oruç açmasını, birilerinin dargınlığa rağmen işte orada olmasını, başka birilerinin yumurta boyamasını büyük ciddiyetle... seviyorum.
Bunu düşünerek yaşamıyorum; buna göre yaşadığıma da emin değilim. Umursamıyorum da. Fakat kabul etmeli, bu da bir tutku; bize göre olmayan cinsten.
Eh, ben fanatizme değilse de tutkuya saygı duyarım arkadaş.
(25-26 Eylül 2010, Yuva2)
2 yazmadan duramayan var!:
Gelelim fasulyenin faydalarına diyosun... Gel de "Hayatın tek gerçeği ölümdür" diyen Gazali'yi hatırlama...
PS: Bu yorumu aynı gün yazılmış diğer iki iyi yazın Hayat veya Ölüm'e de girebilirdim, fakat bunu daha çok sevdiğimden mütevellit...
Aklımdan geçmedin değil bunu yazarken :)
Yorum Gönder