Filmi izlerken Derya "bu filmi takip etmek zor değil aslında" dedi. O kadar yavaş akmıyor, demeye çalışıyordu. Sonra ben bir süre koptum filmden. Birkaç dakika sonra kendime geldiğimde hem aşağıdakileri düşünmüş, hem de filmi yakalayabilmiştim.
Sizin de öyle anlarınız oluyor mu bilmiyorum, ben bazen kendi kendime bir ağır çekime giriyorum. Eve giriyorum örneğin, anahtarı kapının arkasındaki kilide sakince sokup çeviriyorum. Yavaş yavaş üstümü çıkarıp koltuğa oturuyorum, kendimi atmadan, ve televizyonu açmıyorum ki benden hızlı akan bir şey olmasın evde. Sonra, boş boş pencere önünde duruyorum. Suyun kaynamasını beklerken lavabonun başında, tezgaha dayanıp boş boş bakıyorum.
Bunları bilinçsizce yapıyor olmayı ve bu aheste hayatın ayırdına varmamayı isterdim.
Bir çamaşır makinesinin karşısına oturup dönüşünü izlemeyeli, bir sütü (kaynamasını başında durup beklemediğim için) taşırmayalı, çok yavaşça yürümeyeli, bir deniz kenarında ne zaman kalkmam gerektiği endişesi taşımadan oturup denize, Kız Kulesi'ne veya arkamı verdiğim çitlerden 1. Yurda bakmayalı çok zaman oldu.
Giderek hızlanıyor, giderek hayat yavaşlığındaki filmleri daha da izleyemez hale geliyoruz. Ve bu filmleri, yaşamı olduğu gibi gösterdiği için değil, yaşamaya zaman olmayanı gösterdikleri için seviyoruz.
(13 Eylül 2010)
0 yazmadan duramayan var!:
Yorum Gönder