... yazı kalır.

bellatrix begins: batman gibi değil, anka kuşu gibi!

Çarşı bile bize karşı!

"İşte bu!" dediğimiz şeyleri severiz. Okuduklarımızda kendimizden bir şeyler bulmayı, farkında oluşumuzun bize fark ettirilmesini severiz.

İsmet Berkan'ın okuduğum ilk yazısı şuydu. Tüm bu keşmekeşte, "aah ah biz nasıl vatan sevgisiyle büyütüldük, sizde hiç yok böyle şeyler, Atatürk cumhuriyeti bu gençliğe mi emanet etti" vaveylalarında içimi sızlatan bir şey vardı. Yanlış olan bir şey, kimsenin duymak istemeyeceği bir şey söyleyecekken insanın karnına giren bir ağrı.

Buydu işte; "Kendimi hayatım boyunca hiç 'Atatürkçü' diye tanımlamadım, zaten hiçbir zaman bir şeyci olmadım. Zaten, 'bir şeyci' olmak kadar Atatürk'ün özüne aykırı bir şey düşünemiyorum. Bana 'Dogmalara inanma, kendi aklını kullan' diyen birinin 'dogma' olması kadar traji-komik bir durum olabilir mi?" diyen İsmet Berkan hissettiğimi kelimelere dökmüştü.

Yazının burasında okumayı kesen de olmuştur eminim; sonuna kadar burada edindiği "vatan haini" sabit fikriyle okuyup İsmet Berkan'a küfürler yağdıran, tehdit savuran da... Ama tüm bunlar, benim bu yazdığım da dahil, okumayı bilen belli bir kesim için yazılıyor zaten.

Peki geri kalan kesim ne yapıyor? Can Dündar'ın Mustafa'sını izleyip, şunu yazma hakkını buluyor kendinde:


Utandım Çocuk
Taner Yenidoğan

Beni anlatan bir film yapmışsın. Kızgınım, utanç içindeyim. Sana değildir kızgınlığım. Filmdeki Mustafa'dan da utanmış değilim. Başaramamışım, bundandır utancım. Komutam altında, bu vatan için kanını akıtan Türk askerlerinden utandım. "Özgürlük" demiştim, benim karakterimdir. "Bilim" demiştim, tek yol göstericidir. Sen, "Karanlıktan korkardı" demişsin benim için. Korkardım evet. Bu ulusu boğmak isteyen karanlıklardan çok korktum. Ama insaf be çocuk, korkup da kaçmadım ya. Söküp atmadım mı o karanlığı bu ülkenin üzerinden? Diktatör demişsin bir de. Hiç okumadın mı çocuk? Nerde benim nesilleri emanet ettiğim öğretmenler? Anlatmadılar mı sana? Başkomutan olarak cepheden cepheye koşarken, ve bütün kararları tek başıma alabilecekken neden bir meclis kurdum ben çocuk? Böyle diktatör olur mu?

Ah be çocuğum. Neden, nasıl düşman ettiler seni bana? Baktım aşktan, sevgiden, aileden bahseden güzel şeyler yazmışsın bugüne kadar. Belli ki çalışkansın, zekisin. Kara cüppeleri ile milletin ümüğüne çökmüş olan yobazları çok iyi anlarım da çocuk, seni anlayamıyorum. Onlar zaten hiç sevmedi beni. Yüzyıllardır süren iktidarlarını çekip almıştım ellerinden. Sevmeyecekler beni elbette. Peki sen çocuk, sen neden kol kola girdin bu kara kalplilerle?

Dedim ya, sana değil kızgınlığım. Başaramamışım. Anlatamamışım demek ki özgürlüğün kıymetini, bağımsız bir ulusun, onurlu özgür bireyi olmanın ne büyük bir nimet olduğunu. Yazık olmuş, onca vatan evladının kanına, onca ananın göz yaşına. Veremem ki şimdi hesabı, ne o gencecik bedenlere, ne de o gözü yaşlı analara. "Bu muydu uğruna bizi ölüme gönderdiğin vatan?" derlerse, "bu nesiller miydi, ölen evlatlarımızın kanıyla kurduğun ülkeyi emanet ettiğin?" diye sorarlarsa ne derim ben onlara be çocuk?

Olmadı be çocuk... Olmadı.

***

Bu mektup karşıma çıktıkça çeşitli mecralarda bu yanıtı verdim, vermeye de devam edeceğim bıkmadan: Ben, bu millete Kurtuluş Savaşı'nda öncülük etmiş, bu inkılapları gerçekleştirmiş büyük bir liderin karanlıktan korkacak kadar insani zaaflari olabilmesiyle gurur duyuyorum. Onu kendim gibi bir insan olarak kabul etmek bana mutluluk ve geleceğimiz için umut veriyor.

Adamın birinin, nereden bulduğu belli olmayan bir hakkı üstlenip Atatürk'ün ağzından bir mektup yazmasını, en hafif tabirle abesle iştigal olarak nitelendiriyorum. Bir dostun deyimiyle, "ben derim ki" "düşünüyorum da" diye lafa başlayamayacak denli korkak olmak bize önce edilgenlik, sonra da alınganlık getiriyor. Sonra her şeyi Amerika pilanlıyor, herkes bizi güçsüz bulduğu için saldırıyor, çarşı bile bize karşı oluyor.

Neden?

Neden gerekirse kanımızın son damlasına kadar savaşacağımızı bilmek için, kızları da askere alsınlar deme ihtiyacı hissediyoruz? Neden bizde hiçbir şeyin ortası yok; Cumhuriyet'i sevmeye çalışırken Atatürk'ü putlaştırıyor, onun özel hayatına müdahale hakkını kendimizde buluyor ve bir yücede bulunmaması gerektiğini düşündüğümüz bir şey gördüğümüzde de hemen saldırıya geçiyoruz? Bunları dile getirmeye cüret ettiğimizde neden biri bize gerizekalı diyor (bu benim başıma geldi)?

Aslında üzüldüğüm şey tek bir çerçeve içerisinde: Benim yaşımda, benim bilgi birikimime sahip olması gereken bir üniversite öğrencisinin, yarım yamalak bir Türkçe ile bana Atatürk'ü savunmaya kalkışması... Kendisinin -belli ki- daha vatanperver olduğunu düşünmesi... Sırf Atatürk'ün ağzından yazılan bir yazıya, sadece bu sebeple düzeyli bir tepki gösterdim diye, kendini avukat addedip bana cevap vermesi... Bunu, "gerizakalı" başlığında ve ne hikmetse, beni seviyesiz göstererek yapması...

Çok şükür ki bizim, bize vatanseverlikle fanatizm arasındaki, milliyetçilikle faşizm arasındaki farkı ve anadilimizi hakkıyla kullanmayı öğretecek öğretmenlerimiz vardı. Sanırım herkes bu kadar şanslı olamamış.

Asıl bunları gördükçe korkuyorum ben geleceğimizden.

Tüm bunların bir adım ötesi, dün feysbukta pay-pay-paylaşılıp yüzlerce kez yorumlanan fotoğraf olsa gerek. Eski olabilir, ben yeni gördüm. Aşağıdaki fotoğrafın, üstünde koca kırmızı puntolarla "REZİL!" yazanını düşünün:



Sanki siz tavuğu evde başka türlü yiyorsunuz amk! Zerre zeka pırıltısı taşımayan belden vurma teknikleriyle nereye kadar, daha doğrusu, nereye doğru gidiyoruz?

Sonra da çıkıp "Tony Blair İngiltere'de korumasız geziyormuş, alışveriş yapıp bisiklete biniyormuş" ikiyüzlülüğü yapın, e mi?

(01 Eylül 2010, İstanbul)




Not1: Mustafa'yı hala izlemedim.

Not2: "Utandım Çocuk" adlı yazı için kaynağın ve yazarın doğruluğu Google'ın güvenilirliğiyle eş orantılıdır; yanlışsam yanlışsın densin.

Not3: Bu arada İsmet Berkan'ın Radikal'den ayrıldığını da öğrendik. Hürriyet'ten taşınan Eyüp Can'ın da en az onun kadar hür olmasını dilemekten başka çare var mı?

0 yazmadan duramayan var!:

Related Posts with Thumbnails

bencileyin

Fotoğrafım
iyiyim, kötüyüm, mutluyum, mutsuzum, güzelim, çirkinim - herkes kadar. çok şey bilir, her şeyi hatırlarım; çöp beyinliyimdir. bana alttan bakarsanız bir tanrı görürsünüz (temsili). müzik dinlerim, sadece yalnızsam veya sarhoşsam bağıra bağıra eşlik ederim; yoksa insanları düşünürüm aslında. ve severim. insanları severim; bazı insanları daha fazla, bazılarını çok çok fazla, boyumdan büyük severim. sonracıma, okurum. bir de yazarım; iyi, kötü, mutlu, mutsuz, güzel, çirkin - herkes kadar.

basılı materyalin hastasıyım!

read the printed word!