Kiminin taşıyabileceği yük daha azdır hayatta. Daha ufak bir rüzgar yeter köklerini yerinden oynatmaya; daha ufak bir sorun çok mutsuz eder onları. Bir şeyleri daha çok dert edinirler belki, aileleri sorunluysa işyerinde daha çok isyan ederler, dersleri kötüyse evde daha rahat olmaları gerekir; yoksa daha da huzursuz olurlar.
Hayatta yalnız kalacaklarından endişe duyuyorlarsa, hayatadır isyanları.
"Şimdi zor tabi ama, o da çok ağlanıyor" diye bir cümle olur mu? Biz oldurduk. Ben dedim bunu.
Siz hiç kimseye acı eşiği düşük diye kızdınız mı? Vurduğunuzun fiske olduğunu sanarken, karşınızdakinin canı deli gibi acıdığında kusura bakmamasını söylemek yerine "sen de ne abarttın!" dediniz mi? Ben demedim bunu.
Oysa bu iki durumun birbirinden hiç farkı yok. Yargılamaya hakkımız olmadığı gibi.
Küçük ya da büyük, bizi mutsuz eden şeyden kaçmak lazım. Durup bekleyecek kadar uzun değil hayat; belki biraz beklemeli, ama çok değil. Sonuçta yaşıyoruz ve tek gayemiz bu. Ölünce ne olacak? Hiçbir şey. "Bu evrende bir tozsun, tarih seni unutsun." Bu.
Büyük risk, ama hani "risk almak lazım"dı?
Hep kendimiz için, kırsak da kırılsak da kendimiz için, üzsek de, sevsek de, nefret de etsek hatta bırakıp gitsek de hep kendimiz için ve belki de kimseyi düşünmeden böyle yapmak lazım. İnsanız, yapamıyoruz; daha insan olanlarımız daha da yapamıyor biliyorum. Ama dünyaya uzaktan bakınca böyle görünüyor, böyle basit. Bizse hayatı birbirimiz için zorlaştırıyoruz ve ben bunları yazarken dahi, yanlış bir mesaj vermiş olmaktan korkuyorum. Böyle içimize işlemiş başkaları, kendimizden çok. Bizim kendimiz, onlar olmuşuz artık.
Olsun varsın.
Şimdi yeni bir dönem başlıyor; biraz rahatlama, biraz endişe, bolca merakla bekliyorum, bakalım ne olacak...
(21 Eylül 2010, Akaretler)
0 yazmadan duramayan var!:
Yorum Gönder