Bazı insanlar vardır, aklınızın çevresinden dolaşıp sizi hiç inanmadığınız bir şeye ikna eder veya en azından, verebileceğiniz tüm cevapları etkisiz hale getirirler. Bu insanlara hitabet yeteneği kuvvetli insanlar denir.
Bizim patron böyledir örneğin, kendisini pek sevmeseniz de 3 saatlik bir başbaşa konuşmanın sonunda kendisine dair "ama" ile başlayan bir cümle edindirir size. O odadan "aslında haklı olduğu yerler var şimdi" diyerek çıkarsınız. Bu şaşırtıcıdır ama ne yaptığınızın farkındaysanız, en azından size katılmıyorum ama saygı duyuyorum, diyebilmişsinizdir.
Sezo da böyle bir adamdı, şimdiye kadar beni inandıramadığı, bir şeyi makul gösteremediği olmamıştı. Düştüğü yerden geri, yine tepelere tırmanması da bunu gösteriyordu. Zor-Zordur benim ilişkilerim; beni zorlayan adamlardan vazgeçmem kolay olmaz.
İlk kez Bozcaada'da, bana bir şeyi meşru göstermek için öne sürdüğü sebepleri dinleyip, hiç vermediğim bir yanıt verdim ona, "kendini kandırma". Bu defa yemedim ve bu defa o da beni inandıramadı. Sustu, konu değişti, ben kazandım; o bunu belki hiç fark etmedi veya etmeyecek, hatta söylesem eminim kabul etmeyecek ama bir şey oynadı yerinden, eşitlendik gibi. Farkında olmadan.
Değişmeyen şey, uyurken saçını okşadığımda gözünü açıp şaşkın bakması, yanağımı sıkıp kocaman öpmesi, kollarını kavuşturmuş dururken ona yaklaştığımda kollarını açmadan kaldırıp beni sarması.
Bu "ben değerliyim" kendime güveninin (kendine güvenimin değil) arkasında Sezo'nun payı büyük, yalan değil.
Söyleyince gerçek oluyor, ben değerliyim ulan.
napalım, değerli yazdık bu çıktı.
buna da şükür, "serbest ticaret" yazıp güreş görseli de koyabilirdik, dimi Sinan? :)
(26 Eylül 2010, Akaretler)
0 yazmadan duramayan var!:
Yorum Gönder