Pazar günü havanın olanca sıcaklığıyla ve içimdeki can sıkıntısıyla evde bir süre boşladım, sonra annemi ve kardeşimi aldım akşamüstü, okula gittik. Annem bayılır bizim okula (annem ve gören herkes, evet). Bizim okul tenhayken daha bir dünya güzeli oluyor.
Oturduk manzarada bir süre, annem benim aşağı düşeceğimden korktu bir miktar. Oysa ki ben o çitleri Kaan'la birlikte zorlamadıysam, şimdi de düşmeyeceğime güvenim tam. Zaten banklar doluydu, oturacak yer de yoktu başka...
Sonra benim çok uykum geldi; şöyle dolaşa dolaşa meydana çıktık ("meydana çıkmak" da ilginçmiş; manzaradan meydana çıkan birinin önce başı, sonra gövdesi meydana çıkar, diyebilir miyiz?), ben dayanamıyorum yatıyorum ahanda buraya dedim. Anneme bir bank bulup eline Küçük Kara Balık'ı verdik, kardeşle uzandık çimlere, ben yüzükoyun, o sırtüstü. Ben sırtüstü uyuyamam ki!
Üstümde karıncalar gezdi, hissettim. Giysilerimin içine girerler mi diye, çok fena çim izi olacak her yerim diye, elbisem leke olur mu diye hiç düşünmedim. Bir kitap okuma süresi boyunca, sadece gördüğüm beyazlığın ne olduğunu düşündüm, birisi teee ağacın tepesine dilek çaputu mu tutturmuştu, yoksa o bir uçurtma mıydı?
Düşünmeden uyukladım sonra. Bebek gibi uyumadığıma eminim, hatta o anki komşum kedi gibi uyumadığıma da eminim ama o kadar saatlerce-uyumuşçasına kalktım ki!
Gödekoğlu bana "ENSO milliyetçisi" derdi eskiden. İnkar edemem, bazı şeylere ve bazı kişilere çok fazla bağlanıyorum. Söylediği doğrudur, ya da o dönem için doğruydu ama, eksik. Boğaziçi milliyetçisiyimdir ben, şimdilerde ENSO sempatizanı olabilirim. Mesela Boğaziçi'nin çimleri varken Bilgi'ye filan gitmeye özenen Boğaziçililere hep şaşırmışımdır. Okulu hiç özlemeyen (ama böyle güneyde karnaval olan piyasa zamanlarını değil sadece, üç-beş kişinin dolandığı çok tenha zamanlarını da), alternatif çimlerde bir yatalım demeyen, orada burada fotoğraf çeksin / çektirsin istemeyen, Taşoda'ya gitmeyen hatta güney yurdun altından gelen müzikten her daim rahatsız olan adam bana garip gelir.
Tanuj 1. Erkek'te kalırken her sabah -ama her sabah- kalkıp pencereyi açıp, önünde birkaç dakika geçirdiğini anlatmıştı, hiç unutmam. Benim için Boğaziçi, Tanuj'un bunu anlatırken yüzünde beliren mest olma ifadesidir.
(15 Ağustos 2010, Boğaziçi)
2 yazmadan duramayan var!:
ah o meydan, ah o binalar atmosfer... ilk aşkım. nasıl özledim burnumda tütüyor
banklar hakikaten de doluymus : )
Yorum Gönder