Keymaker out, keykeeper in; Shyamalan'a da duyurulur.
Çok sevdiğimiz evimizden taşınmak zorunda kalmamız yüksek bir olasılık olduğundan, çok acele etmemekle beraber emlakçı gezmelerine başladık, ne yazık ki. Ev aramaktan ziyade emlakçı gezmek zorunda oluşumuz içindi bu "ne yazık ki". Zira, adını 'sahibinden' alan bir sitede görüp beğendiğimiz tüm evler dahi emlakçıya verilmiş oluyor.
Eminim emlakçılık bir aralar oldukça zor ve saygın bir meslekti. Emlakçı adamın gözü ve kulağı açık, çevresi geniş olurdu; tüm müşterilerine elindeki evleri birer yapboz parçasıymış gibi uydururdu; onlara ev gezdirir, komisyonunu kapar, gider çocuklarına mandalina alırdı.
Şu an bir problemle karşı karşıyayız. Evimizi kendimiz buluyoruz. En azından öyle bir seçeneğimiz var. Günü bilgisayar başında geçiren insanlar olarak fazladan bir sekme açıp, emlakçıya vereceğimiz zamanı birkaç tıkla birçok yerde birden ev arayarak; emlakçıya vereceğimiz parayı da eski evimizde yeşillenenlerin yerine yeni dolaplar almak için harcamak istiyoruz. Ama olmuyor! Neden? Çünkü onlarca ev arasından beğendiğimiz ev zaten emlakçıya verilmiş oluyor. Eve gidiyoruz, emlakçıyı arıyoruz, anahtarı getiriyor, evi görüyoruz, tutuyoruz, emlakçı parayı alıyor.
Size bir şey söyleyeyim mi, emlakçılık, real estate, ne yazarsa yazsın o necdet ozalit tabelalarda, günümüzde emlakçıların yaptığı tek iş "anahtar tutuculuk" aslında ve bundan sezonlarca dizi çıkmasa da, en az bir film çekilebilir. Hem de, "based on a true story".
2 yazmadan duramayan var!:
Emlakçının hizmeti ev arayana mı ev sahibine mi? evi biz bulabildiğimize göre evi gezdirmek için zamanını vermek istemeyen ev sahibinin işini yapar emlakçı.. O zaman parayı da ev sahipleri vermeli, biz değil..
aynen öyle abi! yine de ben paşa paşa bir kira veriyorum emlakçıya?! (o da insaflı ise... normalde yıllık kiranın yüzde onunu istiyorlar)
Yorum Gönder