şey var ya, sana hep mırın kırın eden, senle hep cansız konuşan adam. o kalabalık bir ortamdayken yanındaki birini ararsın da, böyle arkadan en çok onun sesi gelir ya, bıcır bıcır bir şeyler anlatır ya... karşısındaki de kikir kikir güler ya... o an annemin bana dediği gibi şey diyesim geliyor: "sen kimseyle benimle konuştuğun gibi konuşmuyosun"
anne olmuşum haberim yok, ben de zorlayıp duruyorum. dimi özgür? hadi darlanma, bak bu yazıyı alenen senin için yazdım, öp de başına koy (yazıyı. elimi de olabilir, o kadar anneyim sonuçta.)
can yücel'den bana gelsin, bugün ilk kez okuduğum bir şiir:
Olsun istersin...
Hatta olsun diye yapılması gerekenden daha da fazla üstelersin.
Aşktır; değer verirsin, ödün verirsin, sevgiden de öte saygı gösterirsin, olmayacak kaç şey varsa bir araya bile getirirsin… Bakarsın, ne anlattığını anlayabilmiş (?) ne de çözüm için bi’şeyler yapma gayretinde.
İştir; sabahlarsın, “olsun” diye ailenden çaldığın zamanı oraya verirsin…
Dosttur; hayatta kimseyi dinlemediğin kadar dinler, kendine ayırmadığın onca şeyi “O’na” ayırmaya çalışırsın… Sonra olayın içinden kendini çıkartır şöyle karşıdan yaptıklarına bir bakarsın… Bakarsın ki her şey başladığın gibi!
Olmuyorsa, olmuyordur!
Gönlün rahat mı?
Elinden geleni yaptın mı?
Cidden olmuyorsa zorlamayacaksın…
benim için ne kadar yazı yazılmış diye vıyvıylıyordum geçenlerde, tokat gibi yetişti. beni düşünerek yazılmasa ne fark eder, ben yedim yine de. afiyet olsun mu bana?
zorlama diyor adam, ben ezeli serzenişteyim!? daha iyi yaptığım bir iş yok!
korkudan hep ablası, korkudan. halbuki tek başıma aç kalırım bu hayatta deyip süpürmek lazım kırıntıları masanın kenarından şöyle. yemek artığının inatçı olup olmadığı ancak o zaman belli olur.
0 yazmadan duramayan var!:
Yorum Gönder