... yazı kalır.

bellatrix begins: batman gibi değil, anka kuşu gibi!

Karşı taraflarda aile saadetleri

başlığa gel. ikindi vakitlerinde akşam sefaları, sabaha karşı camlarda sarhoş nidaları taaarzı.

Bugün teyzeler şerefine boş günü dışarıda geçirme günüydü. Geceye bağlamayı ben de planlamamıştım ama fena da olmadı hani.

Teyzemle eniştemin, onlarla aralarında -bildiğin- 10ardan 20 yaş olan sözde akran iki arkadaşıyla beraberdik. Birbirine hala "sevgilim" diye hitap edip, fotoğraf çekerken adamın kolunu karısının omzuna attığı bir çift. Sevimlilerdi, kadın tam bir Türk, adam da tam bir Anthony Hopkins'ti, en bi ince dudaklısından, en bi William Parrish'inden. Enbi orkestrası.

Birbirini en son evlerde telefon olmayan bir dönemde gören çiftlerin buluşmasının, gerçekten havadan sudan konuşma döneminde Zeyyat'ı andım. Zeyyat, benim ihtiyar delikanlı büyükdayım, henüz yazmadığım kitabımın fahri sahibi yani (evet, henüz yazmadığım kitabı birilerine adadım ve o sayfayı yazdım da), 78 yaşında aniden ölmeden önce her anını dolu dolu değil ama her anını gençlerle geçirme derdinde bir adamdı. Ablası olan babaannem beraber daha fazla zaman geçirmedikleri için her sitem ettiğinde "çünkü gençlerle zaman geçirmek bana kendimi genç hissettiriyor" dediğini hiç duymadıysam 17 kez duymuşumdur. Bugün de karşı tarafın sırasını bilmediğim sahil semtlerinden birinde denize karşı otururken (Kuleli'nin az ilerisiydi işte...) bir an, o koca adamın gençlerle beraber olma derdinin onda biri benim aklıma geleydi burda ne işim var idi, diye düşünüyordum.

Bu arada karşı taraf benim için her zaman karşı taraf olarak kalacak bir semtler silsilesinden ibarettir ve kesinlikle İstanbul'daymışım hissi yaşamam orada. Orada kalabilir, Boğaz boş kalsın istemem ama uzaktan severim, uzaktan bakmayı tercih ederim oraya. Murathan Mungan gibi (Murathan Mungan mıydı o?) bi halim de yoktur hani, hiç sevmediği Kız Kulesi'nin görünmediği tek yer olduğu için sürekli oraya giden cinsten. Veya bir Guy de Maupassant olamam ben, sevdiğim yerde olmayı severim, platonik takılmayı değil.

Ne diyorduk, yanlarında çıtır çerez gibi göründüğüm insanlarla bir tam gün geçirme kafası... Bir gerçeği unutmuşum: Eski arkadaşlar tarafından içilen üç çay, normal insanlara 3 kadeh rakının gösterdiği etkiyi gösterir ve o son çay içildiğinde girilen muhabbet bağından çıkış yoktur. Bu arada, ayfon bağımlısı dostlardan beter bir şey varsa o da telefonlarıyla fotoğraf çekme bağımlısı yaşlılardır abicim. Aman yarabbi. Verin şu telefonu yeaa diyelerim gelir. Çünkü onların uzuuun uzun ekrana bakarak sanki mavi kabloyu kesiyorlarmışçasına bir tuşa bastıkları sürede arkadaşlar foursquare'de üç yer değiştirip bir de Meet Joe Black'te Anthony Hopkins'in oynadığı karakterin adına bakarlardı IMDB'den.

Hava, su ve teknoloji çılgınlığı esnasında okuduğum takribi 100 sayfayı da sayarsak bayağı karlı bir buluşma oldu benim adıma; hem basbayağı eğlenceliydi bir müddet. Doktoru yazdığı için sigara içtiğini ve göğüs rahatsızlıkları için en iyi ilacın, bardağa konup su eklendiğinde beyazlaşan bir sıvı olduğunu iddia eden Anthony (mecbur, yapıştı karakter) oldukça eğlenceli bir adamdı. Hayatı boyunca göbek yapmak istediği ama hiç "o amca"lar kadar ağır görünemediği için şikayet eden, saçı dökülüp ağır görünmediği için ayrıca şikayet eden, mütemadiyen eski Zeki Alasya - Metin Akpınar kabarelerinden alıntı espriler yapan bu adamla ömrün, tereyağından kıl çeker gibi geçeceğine kanaat getirdim ve teyzemin, ikinci baharını bu adamla yaşayan arkadaşı adına çok sevindim. İki büklüm olup kah kah güldüm anlattıklarına. Adam tam bizim kafadaydı; karaciğeri iflas eden doktor arkadaşına "bira iç oğlum, içmiyorsun da ondan oluyor; bak sigara içmezsen de kanser olursun" diyen bir Anthony.

Bu arada Zeyyat sadece Türk kahvesi yanında, o da çok nadir olmak üzere sigara içen bir adamdı ve akciğer kanseri teşhisi konduktan 6 ay sonra ölüvermesi tam da bu amcanın ağzına layık bir örnek olacaktı.

Yine kararttık enseyi dimi, yok yok, valla diil. Hem ben bugün oyuncak müzesine gittim; günüm ne kadar kötü, ne kadar umutsuz olabilir ki? Onu ayrıca, kalitesiz fotoğrafları ve çağrıştırdıklarıyla yazacağım.

Evim evim, paf paf, yaz yaz.


(05 Şubat 2011, İstanbul İstanbul ama "karşı taraf" hep)

0 yazmadan duramayan var!:

Related Posts with Thumbnails

bencileyin

Fotoğrafım
iyiyim, kötüyüm, mutluyum, mutsuzum, güzelim, çirkinim - herkes kadar. çok şey bilir, her şeyi hatırlarım; çöp beyinliyimdir. bana alttan bakarsanız bir tanrı görürsünüz (temsili). müzik dinlerim, sadece yalnızsam veya sarhoşsam bağıra bağıra eşlik ederim; yoksa insanları düşünürüm aslında. ve severim. insanları severim; bazı insanları daha fazla, bazılarını çok çok fazla, boyumdan büyük severim. sonracıma, okurum. bir de yazarım; iyi, kötü, mutlu, mutsuz, güzel, çirkin - herkes kadar.

basılı materyalin hastasıyım!

read the printed word!