*lık*
pembe kadehte pembe şarap içmek gibisi yok. yok, gerçekten yok. mesela bizim evde altılı bir kadeh seti var, içinde beyaz ve kırmızı yok. mavi kadehte mavi, turuncu kadehte turuncu şarap içemeyeceğimize göre, iddiamı kanıtladım demektir.
*lık*
"...sen nehirleri yataklarında ayırırdın da örterdin üstümü..." diye şarkı yapan bir grup dinlemeye değerdir. kim ne derse, kim ne kadar beğenmezse beğenmesin. hayatıma girdiğin için mutluyum büyük ev ablukada. ayrıca "sen nehirleri"nde bir kelime oyunu olduğunu ve onu fark ettiğimi düşünmek hoşuma gidiyor. onların hiç kelime oyunu yapma gibi bir niyeti olmamış olsa da.
*lık*
bazı kızlar tüm erkek arkadaşlarıyla, ne kadar yakın arkadaş olurlarsa olsunlar, hep ufak bir mesafede duruyorlar. yabirşeyolursa mesafesi diyorum ben ona. bir nevi temkin, herhangi bir sarhoş olma ya da çok yalnız kalma halinde her şeyin değişmesi ihtimalini göz önüne alma... ya da sadece, böyle bir aura. seksilik hali.
her an yatacakmış gibi görün ve göründüğün gibi yat.
*lık*
bana yüzyıllar gibi gelen birkaç yıldan sonra ilk kez, chat yapmak için büyük bir istek duyuyorum.
allahım.
nükhet duru'nun bununla ilgili bir şarkısı olmalı.
*lık*
murathan mungan şarkılarıydı sanırım, bir albüm vardı, gazetelerden birinin hediye verdiği. tümü murathan mungan'ın sözünü yazdığı şarkılar, ilk aklımıza gelenler tarafından değil de, başka şarkıcılar tarafından seslendirilen... çember'i nükhet duru söylüyordu. nükhet duru "ya dışındasındır çemberin, ya da içinde yer alacaksın" derken "hani işte böyledir" gibi değil, "işte böyledir ve böyle olacak!" gibi, karar vermemi ister gibi söylüyordu. ders verir gibi. didaktik. gerilmiştim, neresindeyim çemberin, diye.
baktım, "söz vermiş şarkılar"mış albümün adı.
*lık*
yumiyum diye bir şey vardı, ne güzeldi o. ilkokulda dershaneye giderken çok yerdim. meyve suyunun, misbonumsu şekerlerin vişnelisini tercih etmem ilk, çokşeker standlarında vişneli yumuşak şekerlere filan saldırmam. ama yumiyumun vişnelisini çok severdim.
*lık*
televizyonda battal gazi'nin oğlu var ve emin olun, televizyondaki en komik ve tek izlenesi şey şu an bu. bir cellat (cellat olduğu da daha öldürme işine başlamadan kafasına taktığı maskeden belli bir cellat) adam asmaca oynarken üç çizgiyle çiziktiriverdiğimiz darağacını tahtadan yapmış, yere çakmaya çalışıyor. yere darağacı inşa etmiyor yani, almış ikea'dan, onu dikiyor yere. bir başkası, posta güvercinini angry bird gibi atıveriyor fiyuuuuv diye. bir başkası, erketeci rolünde, ebabil gibi ötüyor güya ama "adam geliyor la" diye seslense bu kadar dikkat çekmez. çok iyi olm. emin olun, bir kadın hiçbir zaman tecavüzcüsünü veya tecavüz teşebbüsçüsünü unutmayacağı ve ona aşık olacak kadar umutsuz olmayacağı için "bilimkurgu" olarak nitelendirilebilecek "fatmagül'ün suçu ne?"den çok daha iyi bir şey izliyorum. bilimkurguda çok iddalı değilim yalnız. fabl da olabilir.
battal mı, battal gazi mi olm, karar verin ama. "battal'ın oğluysan..." demeyin adama mesela. "çok güzel hareketler başlıyor" gibi bir şey bu. halbüse o programın adı o değil.
*lık*
dünyanın dört ülkesinde ve çeşitli şehirlerde dondurma yedim, sütlü çikolata parçalı carte d'or kadar iyi dondurma çok az yedim diyebilirim. hmm mm. afiyet olsun bize!
*lık*
isim-soyad itibariyle desteklendiği üzere, şimdiye kadar bana takılmış en güzel ve anlamlı takma ad "şuku"dur. çok seviyorum. ismimden daha şahane olmasın, bence çok iyi.
*lık*
herkes şarabını iiiçmiş, sıra şukuya gelmiş, iç şuku iç, iç ki sarhoş olasın, kafayı da bulasın, ııııııı... :} neyse şey.