_ Hakan'da kahvaltı edicez anne.
_ Hakan kim?
Hakan, Beşiktaş'taki pastanenin adı. Dershaneye erken başlayanlar olarak (ne yapayım, bedava olunca onların istediği zaman başlıyorsun dershaneye) Lise 1'de bir dönemin tüm kahvaltılarını orada ettik biz, her haftasonunun her günü, dershane öncesi.
O zaman dershane arkadaşımız da yoktu daha. 5 yıldır her gün gördüğümüz lise arkadaşlarımızla bir de haftasonu kahvaltı etmek bıkkınlık getirmiyordu bize. Dershane çıkışında McDonalds'ın önünde buluşmak da.
Bazı insanları her gün görür ve sıkılmazsınız.
***
_ Bridget Jones'un Günlüğü gelmiş, gitmek istiyor musun?
_ Aa evet ya! Ama şimdi değil, param yok.
_ Var.
_ Yok Berk yaa, valla.
_ Çakarım beynine, var.
_ ...
_ Geleceksin benimle bugün, AFM'de oynuyormuş işte.
Gittik. Bridget Jones'un Günlüğü'nün ilk filmi, Colin Firth gibi adamların gerçekte nadir bulunduğunu ve Bridget Jones gibilerin karşısına daha da nadir çıktıklarını erken anlamış biz genç kızlar için aaah ah dedirterek biter. O zaman yanınızda bir dostunuz ya da bir kardeşiniz varsa sizinle gofretini paylaşır, sizi eve bırakana kadar da bırbırbır konuşup durur ve dikkatinizi dağıtır.
***
_ Abi dedim Vedat Bey'e bin kere, anlamıyor adam, ben her şeyin peşinde koşturmak zorunda mıyım kız orada burada hava atarken? Nedir yani, sesi mi güzel? Şarkı söyleyeceğiz sanki.
_ Öyle deme ya, Özlem de daha önce kaç kez sunuculuk yaptı...
_ Bak, insanda sorumluluk duygusu olması bir karakter meselesidir ve ben güvenmediğim adamı o mikrofonun başına dikmem. Seni seçecekti, takır takır halledecektik.
Biri size güvendikçe, siz de o birine güvenirsiniz.
***
_ Ya sinir oluyorum bu adamın hissiz hallerine. Neden uğraşıyorsun ki bu kadar, onu da anlamıyorum.
_ Seviyorum.
_ İyi de, sana senin ona verdiğin kadar değer vermeyen bir adam var karşında, hak etmiyor seni.
***
_ Neden dans etmiyormuş?
_ Yorgunmuş, antremandan geldi ya.
_ Bence sen kaldır. O zaman da kalkmasın bakalım.
***
_ Karar vermen lazım. Uzak muzak, seni hak ettiğini düşünüyorsan, ondan hoşlanıyorsan dene bence. Ama Mert var mı hala içinde, iyi bak.
***
Kardeş lafından korktum hep, öz kardeşim olmayan kimse için "kardeşim gibidir" demedim, yazmadım yıllık yazılarımda. Günlük hayatta da kullanmam mümkün olduğunca, İbo kardeşim gibi bariz bir şaka olmadığı sürece.
Berk benim kardeşimdi, o da bana ablam derdi. Biz hep onu "zaten içimizde en olgun" sayarken bana abla demesi, benden akıl almak istemesi gururlandırırdı beni. Ben de onu arardım başkalarının anlamayacağını düşündüğüm bir şey olduğunda. E-mail adresimi aldığımda ilk mail attığım kişi oydu. Tatilde darlandığımda da, evde bir şey olduğunda da... Anlamak için tekrar tekrar okuduğum mailler atardı bana. Zorlardı beni ama yanımda olduğunu hissettirmek için değil, onu anlayabilmem için.
Basbayağı kardeştik işte, tamamen kopana kadar.
Kardeş olmayı beceremeyeceğimizi bilseydim arkadaş olmak isterdim halbuki.
***
Şimdi ne garip, o beni hak etmediğini düşündüğü adamla hala konuşuyor, görüşüyor olmama rağmen onu yıllardır görmüyor olmam. Karşılaşmadık bile, bir gün hariç. Onda da annesiyle selamlaştık.
Ne olduğunu hiç bilmiyorum, "biz artık konuşmasak daha iyi olacak" dediğinde ona sordum, sordum, sordum; yanıt alamayınca kimseye sormadım galiba bir daha. O kavgalar neden oldu, kim neyi yanlış anladı, ben bir hata yaptım mı, hiç bilmiyorum. Sadece, benimle birlikte tüm bir sınıf yok sayıldığına göre hata bende değil herhalde, diye tahmin yürütebiliyorum.
Çok kafa yordum, üzüldüm, ağladım zamanında. Bir süre, nasılsa barışacağız, mümkün mü böyle bir şey dedim, olmadı. Sonra ya barışırsak diye senaryolar yazdım, olmadı.
Şimdi sakin kafayla geriye baktığımda bana sadece bir korku kalmış diyorum. Kaybetme korkusu.
İşte o korkumun sebebi bu adam.
0 yazmadan duramayan var!:
Yorum Gönder