Gerçekten ama gerçekten kötü olduğu elli metreden belli olan bir film izleyesim geldi ve hazır bu akşam lafı geçmişken ve yalnızken, bari Romantik Komedi'yi seyredeyim dedim. Bu kadarını tahmin etmemiştim, aman yarabbi!
Birincisi ve saplamalarımın önden koşanı bittabi Sinem Kobal'a: Kendisini Bingo reklamından daha uzun metrajlı bir şeyde izlemek zorunda kalmak tam bir eziyet. Bence evde oturup komodininde her zaman bulundurduğu elmasını filan yesin.
Burcu Kara için söylenecek tek sözcük: Hayır.
Cemal Hünal ıssızsa ıssızlığını bilsin. O adamdan o baston yutmuşlukla anca plak koleksiyoncusu olur, reklamcı olmaz. Olmamış nitekim.
Müzikler ayrıca rezalet, insan neden aynı dört kelimenin tekrarlanıp durduğu (ki ikisi filmin adı zaten) jenerik müziğini yapıştırır ki bulduğu her boş kareye?
Sonracıma... Hayır, Ezel izlemiyorum; hayır, Sedef Avcı orada da kendi sesiyle oynuyorsa o diziye nasıl tahammül ediliyor bilemiyorum.
Film tam bir klişe topuydu: The Notebook, Sex and the City ve biraz daha Sex and the City; tabi onun dahi yandan yemişi. Taklit yapacaksanız bari adam gibi yapın, "Aşk Bilmecesi" ne, o nasıl bir kitap kapağı pozu, 5 günlük iş-aşk hayalkırıklığından o kadar kitap mı çıkar amk, Erdi midir ne karın ağrısıysa o ne kadar başarısız bir Stanford taklididir, peki burda o dörtlüden bir tek Charlotte olmamasına rağmen tüm kızlar neden küçük birer Charlotte gibi davranıyor...
Bu filmin neden Türkiye'de çekilemeyeceğinden, veya benzer bir film çekildiğinde de neden yine aynı tepkileri vereceğimizden konuşalım biraz. Zira bu oyunculukla ilgili bir durum değil. Birincisi, önce kadının aldattığını göstererek arkadan gelecek erkek aldatmalarına zemin hazırlama kafasındayız. Yani daha onun derdindeyiz, bıraktım ilişkiyi. Aldatılan kadın mutlak surette nalet, hırslı ve işkolik olmak zorunda, onu da belirtelim. İkincisi, her ne kadar ilk geceden yatmış olsa da adamla, bizim filmlerde kız hep "aşık canım" olmak durumunda, kaçarı yok. Kız aşık yani o yüzden yattı da, adam şerefsiz, aramadı sormadı. Bak sen. Halbuki "sevgilin var mı senin bakiym hı?" demek yerine küvette saç teli olmamasına dayanarak adamın bekar olduğuna kanaat getirmişti kız (salaklık parayla değil ya). Üçüncüsü, bizde kızların aramaması gibi bir opsiyon olamaz. Yani kız aşıktır, adamla beraber olmuştur, adamın performansı illa ki şahanedir de kızınkinden kimse bahsetmez. Şöyle bir replik bir Türk filminde yer alamaz "abi iyi kız hoş kız da... yok be abi. Aramicam ben bu kızı." veya "istedim yattım ama tık yok, ı-ıh. Neyse yolun başından döndüğümüz iyi oldu." Aaa? Motora bak!
Ee, nooldu bizim Sex and the City? Aynen çöpe!
Of, bildiğin içim sıkıldı kızlardan, kız triplerinden, -kimden akıl aldılarsa- tişört üstüne ceket giydirince adamların ilah olduğunun zannedilmesinden, tek olayı çözülmüş papyonlarıyla bir mekana girmek olan fanfinfon adamlardan, gösteriş abidesi hayatları içinde "sorunlu" gençlikten, aşkın yalanlar üstüne kurulmuş olmasından, adam bekletmenin ve bir şey anlatmamanın marifet sayılmasından, filme başlarkenki tek umudum Engin Altan Düzyatan'ın gözümdeki doktor karizmasını yerle yeksan etmesinden (bunun için bir daha yazıklar olsun lan!) ve daha bir sürü şeyden acayip tiksindim. Öfkelenerek arındım resmen ve hile ile!
Bi tane gerçek an varsa koca filmde, o da kızın adamın tişörtünü yerden alıp, kokusunu içine çektiği andır.
4 yazmadan duramayan var!:
Hakikaten berbat filmdi, belki değişir diye sonuna kadar izleme bahtsızlığını yaşayanlardanım...
Ben ortasında bırakamıyorum filmleri ve kitapları, öyle bi sıkıntım var malesef.
Neyse, bana "izledim o yüzden hakkında konuşabilirim istediğim gibi" deme hakkını veriyor bu durum :)
İlk cümle için; aynı dertten muzdaribim :)
Allah kurtarsın :)
Yorum Gönder