... yazı kalır.

bellatrix begins: batman gibi değil, anka kuşu gibi!

Sex and the City's

spoiler verme niyetinde değilim ama olur olur...

Yakınlarda tüm sezonlarını ard arda izlediğim ve hatta ilk filmini de aradan çıkardığım Sex and the City'nin ikincisine gidelim dedik dün, Aslı, Askı, DoDo ve ben. Bana sorulacak olursa bir grup insanın beraber gerçekleştirebileceği en kalitesiz aktivite sinemaya gitmektir, o yüzden de kırk yılda bir görüştüğüm arkadaşlarımın sinema önerilerini elimin tersiyle iter, sinemaya da mütemadiyen yalnız giderim (sonra da dayanamayıp kendi kendime konuşurum). Amma velakin dünkü aktivitenin arkasından gelecek olan "bir yerlerde bir şeyler içme" teklifi cazip geldi, iyi de oldu.

Film, Romantik Komedi kötü bir Sex and the City taklidi olmuş dediğime beni pişman edercesine kötüydü. Ne diziyi izlemem sebebimiz olan muhabbetlerden iz vardı filmde, ne "I couldn't help but wonder"la başlayan Carrie sorgulamaları, ne de "the city", yani New York. Biz bile, sinema fasilitesinden yararlandığımız City's'de daha şehirde hissetmişizdir eminim.

İtiraf etmem gerekir ki filmdeki vay anasını nidalarıyla karşılanan Abu Dabi (a.k.a. yeni Orta Doğu, veya Dubai'nin halefi) de beni ekstradan sinir etti, mecburen kaldığım otellerde kırmızı halılar ve kokteyl bardaklarıyla karşılanmak, çekçekli ufak çantamı bile mutlaka birinin taşıması veya benim yerime asansörün düğmesine basması gibiydi aynı; benim burada ne işim var lan?! sinyalleri kafamda, ben buraya ait değilim, bana penceresi kısıtlanmadan açılabilen bir oda ve kahvaltıda çay verin, kahve yanında portakal suyu içmesem de olur, Yalan Rüzgarı mıyım ben?

Dört tane kadına aynı yerden aynı yere gitmeleri için dört ayrı araba tahsis edilmesi beni kurguda dahi sinirlendiriyor, çölde topuklu ayakkabıyla dolaşılması ve halden şikayet edilmesi de öyle. Peçeli kadınlar, artık bayatlamış "aslında bu kadınların ağızlarını değil seslerini duymak istemiyorlar, aslında dünyanın her yerinde böyle ki, ah bu erkekler" saptamaları, muhafazakarların bizim kızları hor görmeleri... Kesinlikle komik değildi.

Filmde görülmesi gereken tek şey vardı: Liza Minnelli. Konuk oyuncu olarak, kendisini oynuyordu ve all the single ladies'i söyleyen hatunun o yaşta Beyoncé'ye taş çıkarır sesi, fiziği hatta daha ince bacakları ile daha düzgün fiziği; dansı, enerjisi beni benden aldı. Zaten severdim ama bir kez daha hayran kaldım Liza'ya, ve böylece ilk filmin Auld Lang Syne'ından sonra bu filmden de hangi şarkıyı dinleyeceğim belli oldu.

Bir de eski sevgiliyi öptüğü için eve dönünce elmasla karşılanmak da ilginçmiş. Olayın gelişimi böyle olmadı tabi ki ama sonucu bu :) Hey allaam.

Ziyadesiyle ortalama bir seri için bile beklentileri karşılamayan bir filmdi sonuç itibariyle. Biz, kalan üç gazi yani Aslı, Kler ve ben de çıkıp kendimizi açık havada, daha sonra seçkin marketlerde bulabilmeyi umduğum bir şişe roze şarap ile teselli etmek zorunda kaldık, naapalım...

İşte sonra gece oldu falan filan, bu östrojen dolu saatlerden başka östrojen dolu saatlere atlama adına oraları geçiyorum. Firuze.

Bugün bayağı zamandır etmediğim kadar uzun süre kız muhabbeti ettim evimde oturup Türk kahvesi eşliğinde ve çok iyi geldi kendimden hiiiç bahsetmeyip sevgililerden, eski sevgililerden, dedikodulardan filan konuşmak; başkaları için haftasonu kaçamakları planlamak sanki dünyadaki tüm dert buymuşçasına... Falıma bakıldı uzunca bir zamandan sonra ilk kez. Mesela bana birinin üstünden ulaşmaya çalışan biri varmış, kim olduğu hakkında hiçbir fikrim yok. Tam kollarımı açıp tamam artık, özgürüm ben diye kendimi bırakacakken biri beni tut!masaymış düşüyormuşum. Anladığımız kadarıyla benim de gönüllü olduğum bir tutma bu, hayır olsun. Bir de bir adam varmış, benim saçını okşadığım öyle hiçbir şey yapmadan duran bir adam, ama ben onu bırakmıyor ve üzmeyi hiç istemiyormuşum. "Kardeşindir belki" dedi Sinem. "Değildir" dedim. Şaşırmadı.

Az da görüşsek, beni cankulağıyla dinlemiş olması ve benim dert edindiğim şeyleri yeri geldiğinde hatırlamasıdır Sinem'i benim için vazgeçilmez yapan.

Ha, bir de dilek tuttum falın sonunda, hızlı ve kalabalık bir onay çıktı dileğime, olacakmış; oysa ki kalabalık olmayacak tek şeyi dilemiştim.

Böyle.

4 yazmadan duramayan var!:

Oh be, filmle ilgili sevmediğim, gözüme batan bütün çöpleri yazmışsın valla. Bir de, sinemaya gitmek böyle hakikaten biraz "kalitesiz" oldu benim açımdan, Vino'yu gezdirmeye gitmeseydim mis gibi muhabbet edebilecektik, sinemaya girdik çıktık ben gittim oldu :( O yüzden bunu saymıyor, yeni bir program için teklifimi sunuyorum :)

 

Seni uğraştırmamak için ben yazdım :) Bir dahakine, gideceksek de gezdirme saatine denk gelmeyen bir zamanda gideriz, ya da boşverir direkt bir şeyler içmeye gideriz :) Her zaman!

 

Tamamdır, mesajımı bekleyiniz bu hafta dürteceğim :) Sevgiler*

 

perşembeye kadar hemen bişi planlansın diyorum ve gözlerinizden öpüyorum :*

bianca aslu

 
Related Posts with Thumbnails

bencileyin

Fotoğrafım
iyiyim, kötüyüm, mutluyum, mutsuzum, güzelim, çirkinim - herkes kadar. çok şey bilir, her şeyi hatırlarım; çöp beyinliyimdir. bana alttan bakarsanız bir tanrı görürsünüz (temsili). müzik dinlerim, sadece yalnızsam veya sarhoşsam bağıra bağıra eşlik ederim; yoksa insanları düşünürüm aslında. ve severim. insanları severim; bazı insanları daha fazla, bazılarını çok çok fazla, boyumdan büyük severim. sonracıma, okurum. bir de yazarım; iyi, kötü, mutlu, mutsuz, güzel, çirkin - herkes kadar.

basılı materyalin hastasıyım!

read the printed word!