Okudukça anlayan biri değilim, konuştukça anlarım ve bunu da hep söylemişimdir.
Konuştukça fark ederim dersi de, dünyayı da, kendimi de. Okumak bana yazma dürtüsü ve konusu verir sadece.
Ama dönüp dönüp kendi yazdıklarımı okuyorum. Daha iyi ifade edebilir miydim diye bakıyorum hani yazdığımı yeniden yazarım hesabı (yazarım tabi -sözlerimi geri alamayabilirim yalnız-) ya da içinde kendime dair bir ipucu arıyorum; ya da çok az blog takip ediyorum herhalde ki iki saatte bir işe ara verip yeni bir yazı görmeyince canım sıkılıyor, eh, ben en son ne yazmışsam onu okuyorum.
Sonra da efendim, multiuser blog gibi günde kaç post yapıyormuşum (şu kurduğum cümleye bak lan. Baştan alıyorum: "...çokkullanıcılı blog gibi günde kaç tane yazı yazıyormuşum".)
O değil de geçenlerde SATC2'nin altyazılarında straight için "düzcinsel" diye bir karşılık gördüm. Biliyorum heteroseksüel de diyebiliriz, ama daha günlük bir tabir istediğimizde, gay'in zıttı olarak "normal" diyemeyeceğimize göre bir terbiyesiz gibi, düzcinsel güzel bence. Kullanırım ben bunu. Birileri kullanacak ki yayılacak arkadaş, yoksa yazılımla-donanımla kaldığımızla kalırız.
Şu an hayattaki hissim (büyükler: bkz. Şekil 1.a), aslında eksik olan ve üstelik 0-6 yaş arası yapbozları gibi nereye ne parça geleceği önceden çizilmiş bir parçayı bulmak yerine, elimdeki bir parçayı oraya sokmaya çalışma hissi. Uymuyor lan işte, ne şekli ne rengi uymuyor ve çat diye oturmuyor. Yok ama, inatçıyız ya :) Huyum kurusun.
Neyse ne diyodum, öyle işte kendimi okumak istiyorum çok çok (daha çook, daha da çok çok. Tü bu eski şarkılara ya. Hüner Coşkuner.) Bir şey fark ederim belki. Bi aydınlanma yaşarım. İlluminati!
Kalbim Unutmuyor
3 hafta önce
0 yazmadan duramayan var!:
Yorum Gönder