... yazı kalır.

bellatrix begins: batman gibi değil, anka kuşu gibi!

Dünyanın En Önemli Haftasonu

Bu haftaki mesaimizin altıncı günü, Cuma akşamı Ortaköy-Yeşilköy trafiği ile, birkaç saat erken başladı. Otele kuaförün kapanma saatinde girip adımı söylemeden "kuföre haber verin" dedim hemen "5 dakikaya geliyorum." O kadar bitap durumdaydım ki, o kadar olur. Normalin üstünde düzgün görünmek gereken iki günün öncesinde saçımı bile yıkayamamıştım.

Kuföre koşuş, Converse'leri çıkarıp topukluları giyiş, yemeğe iniş. İşte düzgündüm, gülümserdim, parasını vermediğim güzel ve sıkıcı bir yemeğin eşiğindeydim, yüzüme yapıştırdığım bir gülümseme ile...

Friends'te bir "work laugh" bölümü vardır, Monica'nın Chandler'ın patronu için geliştirdiği gülme efektine takar kafayı. O var oysa, daha da çoğu var, "work smile". Yüzünüzde direktörünüzü gördüğünüz zaman, bakanlık yetkilileriyle yemeğin öncesinde veya 250 tane doktoru karşılarken oluşan korprıt gülümsemedir work smile. Aynanın karşısına gidip hayal edin bu dediklerimi, sonra kendi work smile'ınızı bana betimleyin.

Yemeğe oturduk hocalar, biz, bizim ufaklıklar ve bize vermedikleri onayların peşinden aylarca koştuğumuz halde bize "bizim size onay vermemiz gerekiyor değil mi?" diye soran bakanlık yetkilileri. Yetki.lileri, ikişer parmak havada tırnak işareti yaparken, yetki, yetki... Tekrarladığım yetki içimde anlamını kaybederken lokmamı yutmuşum, arkadaşım sırtıma vurunca kendime geldim.

Gece uzundu, salonu kontrol etmemiz ve ertesi günün angarya işlerini yapmamız gerekiyordu; ICAMES'te de yaptığımız ve lokallere delege edemediğimiz için -delege edilecek lokal bulamadığımız için- yaptığımız ama küfrederken bile inanılmaz zevk aldığımız işler gibi ama tam da öyle değil gibi... Sonra yattık, sabah 06:30'da "koğuş kalk!"mak üzere. Uykuya dalarken dostların ve normal insanların Asmalı'ya aktığını düşündüm. İşte bunun için küfrettim, ve uyudum.

Sabah kalktım, otel kahvaltısı, ikinci çay lüksü, sonra salon. Sonra tüm gün koşturmaca, gözetmenlik, fotoğrafçılık, goygoyculuk. Ama yaptık, bitti, güzel de oldu, dağıldık, bana ve topuklarıma onlarca saat gibi gelen trafikte heba zaman diliminde, yolda "sevdan bir ateş"i dinleyip "ne kadar çirkin sesler bunlar, ne kötü vokaller bunlar" diye diye çıldırmış gibi başa sardım (hatta dur gene dinleyeyim hatta siz de dinleyin) ve birilerini görmeye gittim, azıcık nefes aldım, eve döndüm, uyudum.

10 saat artı biraz daha snooze tuşu, yatak keyfi, 11 saate tamamlanıp kalktım. Sıkıntılı bir gün, artık -teşbihte hata olmaz- pity sex'e dönüşmeye başlayan saadetler, dünyanın en sıkıcı adamıyla başbaşa saatler. Ama yer okulum ya, işte bu ya. Veletler vardı etrafta; işte pazar gününü piknik yaparak geçiren eski Boğaziçililer! Ve onların kendi göbek bağlarını örten çimlerde koşturan veletleri!

Boğaziçi, çocukların kedi sevdiği yer. Boğaziçi gibi bir yerde çocukluk geçiren insan korkar mı kediden, köpekten ömür boyu? Korkmaz. Biz ön bahçeyle arka bahçe arasında koştururken kertenkeleden korkmamayı nasıl öğrendiysek ve nasıl da anlamıyorsak minicik kertenkele görünce çığlıklar atan insanları... Nasıl güvercinli parkta yem atarken kuşlara -doğayla dostluğun simgesinin kuşların elimizden yem yemesi olduğu zamanlardı- güvercinlere yaklaşmayı öğrendiysek ve nasıl da anlamıyorsak Friends'te Rachel güvercin görüp çığlık atarken "abi ben evden kaçar, kapıları kilitlerim" diyen insanları... İşte öyle korkmaz o çocuk da kediden, öyle bağışıklık kazanmıştır vücuda küçükken aldığı az dozda doğaya karşı.

Sonra döndüm, önümde adabıyla süslenmiş bir gelin arabası yolda durdu; çünkü yolda durabilirdi çünkü şöförü dünyanın en önemli insanıydı o an, dünyanın en önemli insanı kuaföre girdi, dünyanın en önemli sevgilisiyle -ki adabıyla süslenmişti- öpüştü ve onu elinden tutup arabaya doğru götürdü...

Sonra aynı yolu tekrar döndüm; uyukladım, Tos'la tepiştim, bilgisayara boş boş baktım. Bilgisayara boş boş bakarken de bloga gelen spam yorumları sildim, "japanese high school girls, asian nude girls, drunk girl fucking at college party". Neden blog yorumlarına onay istediğimi konuşmuştuk önceki gece de, işte bundan ulan! Buncacık bir blogken böyle oluyorsa ilerde ne olacaktı kim bilir ve ben sonradan götü kalkmış gibi yorumlara onay istemi koyacağıma baştan almıştım bu tedbiri. Hoş bir şey değil gerçi onay bekleyen 1 yorumun spam olduğunu görmek; sabahın köründe veya gecenin sarhoş olma saatinde Garanti'den gelen mesaj gibi. Olmayan kazanımların boşa gittiği hissiyatı.

Sonra yine Şirinler Köyü; karnımızı doyurduk, beynimizi doyurduk, yarılarak güldük bir şeylere ve Moris'in bir son gününde daha ilk veda muhabbetlerini yad ettik, sonra ben bilgisayar başına oturdum. Yine boş boş bakıyor olabilirim bilgisayara ama bu sefer ellerim klavyede.



Bu yazının bu haftasonunun özeti benim için, aslında, sadece, eskiden olsa kalbimin bırak takla atmayı parendeler, saltolar içinde kalacağı birtakım bakışların ve gülüşlerin beni teğet geçmesi. Neredeyse tüm soluklarını neden benim yanımda aldığını sorgulamak gelmedi aklıma. Sanırım fönle birlikte tüm kırıntılar da uçup gitti benden. Yani, ben 25 lirayı bir föne vermeyecek olabilirim normalde ama bu sefer ekmeğini yedik gibi.

Olay boşluğun dayanılmaz hafifliğiymiş meğer.

"Olay bırakmak kendini boşluğa"



(05-07 Kasım 2010, çoğunlukla Yeşilköy)

4 yazmadan duramayan var!:

ismimin olduğunu ıskalamam...

ben biftek kaşarlı, dilli kaşarlı ya da sadece rambo...

 

işte portakalın spot cümlesi! :)

 

bahane değil şuşu, recaptcha diye bir şey var, hatta bu para babası kapitalist moris'lerin satın aldığı bir şey, kullan spam'i engelle... o değil de abartısız 30 dk filan güldük rambo muhabbetine :)
sade j. rambo, yoda sade j. rambo :)

 

ulan hem en iyi ihtimalle 2 haftada bir reader eritip hem de "her gün yorum yapsak yayınlanmıcak mı, aynı anda görmek istiyorum ben" geyiği yapıyosunuz ya, pes! :)

 
Related Posts with Thumbnails

bencileyin

Fotoğrafım
iyiyim, kötüyüm, mutluyum, mutsuzum, güzelim, çirkinim - herkes kadar. çok şey bilir, her şeyi hatırlarım; çöp beyinliyimdir. bana alttan bakarsanız bir tanrı görürsünüz (temsili). müzik dinlerim, sadece yalnızsam veya sarhoşsam bağıra bağıra eşlik ederim; yoksa insanları düşünürüm aslında. ve severim. insanları severim; bazı insanları daha fazla, bazılarını çok çok fazla, boyumdan büyük severim. sonracıma, okurum. bir de yazarım; iyi, kötü, mutlu, mutsuz, güzel, çirkin - herkes kadar.

basılı materyalin hastasıyım!

read the printed word!