61 kere sabit dur, 62'de macera ara (macera aramak da benim lafım değil ha!). Oldu canım. 61 kere maşallah.
İrade göstereceğim, irade. Nefesimi tutup birkaç saatimi heba etmiş ve ediyor ve edecek olabilirim pek değerli haftasonumdan, ama istediğin her şeyi yapmayacağım. Sokağın karşısına geçip alabileceğin bir şeyi senin yerine alıp ayağına getirmeyeceğim mesela.
Neden yapayım?
Yüzüne de söyledim, rahatladım. Yazdığım şeyler kişilerin yüzüne de söyleyebileceğim (ve bir gün mutlaka söyleyeceğim) şeylerdir zira.
"Benden annelik bekleme."
Çünkü benim bir beklentim yok artık karşılığında.
Almadım, vermedim; ben seni yendim.
Kızıyorum bu anne gibi çekip çeviren kendime ya... Bana böyle bir görev yüklensin istiyormuşum gibi mi görünüyor dışarıdan acaba? Böyle bir aura mı yayıyorum, öyle bir enerji fanusu içinde miyim neyim?
Mesela en iyi kız arkadaşımla aynı evde yaşayamazdım. Tartışırdık, çok uzun süre bir arada kaldığımızda ben kendimi anne gibi arka toplar hissederdim, o da bunalırdı. Öyle bir toplanma ihtiyacı olduğundan bile değil belki, ya da karşı taraf bunu istediğinden değil. Ben öyle bir insan olduğum ve benden daha rahat insanların yanında bu huy belirginleştiği için.
Bir şeyler düzgün, tıkırında ve genel kanıya göre "olması gerektiği gibi" gitmediğinde el atma ihtiyacı hissediyorum. Koç burcudur, lider ruhtur falan filan hikaye. İki sebebi var bunun; biri benimle ilgili, diğeri çocukluk travması.
Kendimden çok güvendiğim kimse yoksa etrafta, işi kimseye bırakmam. Delegasyon yeteneğim düşük çıkacaktır kişilik envanterlerinde, evet öyle abicim. Kalifiye eleman benim gözümde Boğaziçili, İTÜlü, ODTÜ'lü veya İstanbul Üniversitesi ya da Dokuz Eylül'ü ilk beşte bitirmiş adam değildir (böyle bir iş ilanı bugün elime geçti de, üstüne İK'lara bayağı küfrettim, ondan). Tsum ne demişti videosunda, "diplomanın sadece bunu bitirebilecek kadar çalıştım demek için olduğuna inanırım." Boğaziçi'ni bitirmiş ne dereceli mallar var.
İş ister "iş" olsun, ister ödev, rapor, sunum, bulaşık, temizlik... Arkayı toplamayı görev biliyorum kendime, çünkü herkesin yararına olacak olan ancak öyle oluyor. Mesela birileri mezun oluyor, kötü mü oluyor?
İkincisi, çocukluk travması dediğim şey ise ilkokul dönemi. Böyle bir insansam -ki bunu biraz da gururla söylediğimi itiraf etmem lazım- bunun sebebi büyük oranda ilkokul öğretmenimdir. O üst kısımları beyaz çizgili kalemler pembe yazıyor diye bize gerçekten kırmızı yazan kalemler aldıran... Sınıftaki tüm defterleri üstü beyaz puantiyeli kırmızı kapla, tüm kitapları da düz lacivert kapla -elboyadığıiçinüstünebirdeşeffafjelatinkaplanıyordu- kaplatan, kesinlikle öyle yüzü gözü oynayan zıpır etiketlere izin vermeyen... Sayfaları baştan aşağı kendiliğinden çizgili defterlere sinir olduğu için annelerimize saatlerce defter sayfası (soldan iki parmak ileri!) çizdiren... Kırtasiye masrafları yüzünden Esin Kırtasiye'den komisyon aldığını düşündüren canım öğretmenimin büyük etkisi vardır şu anki ben üzerinde.
Mutsuz değilim, kabullendim kendimi. Ama bu görev beni yoruyor. Kendimi sıklıkla çocuk gibi ve bir saf gibi hissederken anne olarak buluvermek hiç hoş değil. Annelik zor iş.
Bense bazen ayağımı uzatıp oturmak istiyorum sadece ve tam bir bardak kaldıracakken sehpadan, biri "bırak kalsın" diye tutsun bileğimden, istiyorum.
(11 Kasım 2010, İstanbul)
Kalbim Unutmuyor
3 hafta önce
0 yazmadan duramayan var!:
Yorum Gönder