Arabanın burnunu sabahı düşünerek yolun çıkış doğrultusuna çevirdim, durdum, el frenini çektim. Karşımda göğe yükselen iki rezidansın arasında dolunay parlıyordu.
Dolunay vardı bu gece.
Deliler gibi çalıştığımız işimizi sevmek, tatmin olmak mı lazım; yoksa önemsiz, sallabaşıalmaaşı bir iş yapıp, seni tatmin eden parayı, o parayı harcaman için işten artan zamanda kafa boşaltmak için harcamak mı...
Bir dönüş yapacaksak -ki U dönüşünden bahsetmiyorum- dönmeye nereden başlamak, nereye çevirmek lazım rotayı...
Bunları ne kadar düşünmek, ne kadar daha yazmak lazım?
Arabadan çıkamayıp aya baktım bir süre. Söylemişimdir, etkilenmem ben okuduklarımdan, izlediklerimden. Rüyama girmezler. Hep o 6 yaşında götürüldüğüm Jurassic Park yüzünden, annemin "bak onlar gerçek değil ki, maket" telkinleri yüzünden. Şimdi, The Constant Gardener'ı izleyip bir hayata yüz çevirmediysek, 99 Francs okumuş olmak da soğutmayacak beni başka bir hayattan.
Kabullenişimin hızı terazimin ayarını bozmasın; biraz daha zaman lazım tartmaya. Bilir misiniz, rap-rap yürürken dur komutu alan askerler iki kere düşünüp öyle atar son adımı? Bir-ki-üç-dört-"kıt'a dur!"-üç-dört. Ben önce durdum. Bir, düşünüyorum. İki, danışıyorum. Üç, dört; belirsiz. Henüz.
Aya baktım, Nelly Furtado şarkı söylemeye başladı kafamda; "If it's high play it low, if it's harvest go slow and if it's full, then go."
Göreceğiz.
3 yazmadan duramayan var!:
İyi de o tam dolunay değil bellatrix, o bir gün sonraydı.
Sırf zırtapozun biri çıkıp da bunu demesin diye 3-5 siteye baktım yazmadan :) Oysa ki senin de pekala bildiğin gibi metus, çıplak gözle de dolunayı ayırt edebiliyorum.
Belgelerle geldim:
http://kalender-365.de/ay-takvimi.php
zırtapoz sensin bellatrix :)
esas bu sabah vardı bir dolunay allah seni inandırsın tabak gibi. mehtaba heybelide değil ataşehirde çıkılır zaar.
Yorum Gönder