Telefonu kapat, kendini yine eksik hisset. Üşü. Sırtına bir battaniye alıp, koyduğun salak filme bakmaya devam et. Canın sigara istesin, savuştur isteğini çünkü aslında canın zehirlenmek istiyor. Sehpanın üstündeki kadehe bak, bak öyle ama kolunu kaldırıp alacak takatin olmasın. Filme bakmaya devam et çünkü bırakamazsın yarısında.
Hiçbir şeyi bırakamadın yarısında. Gerekti, ama silkelenemedin.
Uyumaya bile halin yok, değil mi? Uyumadan önce yapacağın şeyler mi gözünde büyüyor, dişini fırçala, makyajını sil, kültablasını boşalt, kapıyı kilitle, kombiyi kapat... Of. Kalkama yerinden. Keşke seni yatırıp üstünü örtse biri, elini tutsa, sarılsa, uyuyana kadar da yanından gitmese.
Kimse yok.
Herkesin ne kadar çok bahanesi var değil mi herkese karşı? Senin de var, yok mu, bahane demeyelim de mazeret işte. Beğendiğin bir adamın çocuğu olmuş; evli miydi ki? Fark etmemişsin,
neyi fark edersin,
ne fark eder?
Mazeretlerin hep hazır, savunman ya onlar aynı zamanda... "Çünkü o arkadaşımın kankası da ondan", "çok yakın çalışıyoruz, ondan", "zaten soğuk nevalenin tekiydi", "it's just a little crush". Tabi.
Yüzleş: Hiçbiri seninle ilgilenmedi.
Uçurumun ağzında, ikiniz arasında seçim yaptıracak olsalar gözünü kırpmadan "o" diyeceğin adamlara sayfalarca döşenmek istiyorsun; "neden?" diye bağırasın var böyle onlara vura vura. Öyle bir var ki, o kadar olur.
Ama yakışmaz sana.
Filmden bık, tam o sırada film bitsin.
Tepedeki Çimenlik'i aç, dinle.
Dizlerini karnına çek, küçül, ufacık ol, vazgeç birdenbire, her şeyden vazgeç.
Uyu.
(16 Nisan 2010)
Kalbim Unutmuyor
3 hafta önce
0 yazmadan duramayan var!:
Yorum Gönder