... yazı kalır.

bellatrix begins: batman gibi değil, anka kuşu gibi!

Evcil

İlk "bloglamaya" başladığım zamanlarda sanırım cesetizleri'nin blogunda gördüğüm bayağı içten bi yazı vardı, tam da hatırlayamıyorum ama hissiyatı bana çok tanıdık gelen "beş yaşında gerizekalı çocuklar gibi seni her sevdiğini söyleyene sonsuz güvenmenin salaklığı" konulu birkaç cümleyle başlıyordu.

(Bu arada ayıp olmasın diye link verdim ama gittiniz gördünüz ki yazıların yerinde yeller esiyor... Bu birden yazmaktan vazgeçme nanesini de anlamıyorum -hem de yedi yüz bilmemkaç kişinin izlediğini bilirken-; zaten yoktu kız bir süredir, hazır yokum toptan yok olayım bakalım kimse fark edecek mi, mi dedi nedir?)

O hissiyattan hareketle, kendi yazımıza dönelim...

***

Biri hayatına giriveriyor, tamam diye mesafeli mesafeli yakınlaşıyorsun; canın ciğerin oluyor, seviniyorsun... Evcil hayvanı olması gibi aslında insanın, öleceğini bilerek hayvanı almak ve sonra acısının üstesinden gelememek gibi; hayatına soktuğun adamı da bitebileceğini düşünerek kabul ediyorsun ama bittiğinde üstesinden gelememenin salaklığını yaşıyorsun. "-sız yaşayamamak" değil bu ama içinde hep bi hüzün kırıntısı oluyor, bir yerlere batıyor sen hareket ettikçe.

Artık hoşçakal demek veya hoşçakal demeden veda etmek (düşünülemez, ama) daha kolay gibi geliyor; sürekli kavga edip barışan çiftler gibi ama hiç kavga edemeden ayrılmak... Kavga-bile-etmeden.

Çünkü yoruluyorsun. Onu düşünmekten yoruluyorsun, onun için veya onun adına bir şeyler düşünmekten yoruluyorsun, o seni mutlu etmezken senin onu nasıl mutlu edeceğine kafa patlatmaktan yoruluyorsun; onu gülümsetmek istiyorsun, ona yardım etmek ama nasıl, bilmiyorsun ki; belki çok sıkmak, belki rahat bırakmak gerek, bilmiyorsun (hani onu tanıyordun?), bilmiyorsun işte ama deniyorsun; bozuluyorsun, düzeliyorsun; en kötüsü de ne biliyor musun, o seni bir mail, bir şarkı, bir bakışla her düzelttiğinde ona daha çoğunu vermek istemen ama ters giden bir şey var hala, o beş yaşındaki gerizekalı çocuğun salaklık hissi işte... Bir yerde "tamam o mutlu olsun da" ermişliğine ulaşıyorsun belki de; geç oluyor, güç oluyor.

***


"Sözgelimi sen benim için şimdi yüzbinlerce oğlan çocuktan birisin. Ne senin bana bir gereksinmen var, ne de benim sana. Ben de senin için yüzbinlerce tilkiden biriyim. Ama beni evcilleştirirsen, birbirimize gereksinme duyarız. Sen benim için dünyada bir tane olursun, ben de senin için"

(...)

"Yalnız evcilleştirdiğin şeyleri tanıyabilirsin, insanların tanımaya ayıracak zamanları yok artık. Aldıklarını hazır alıyorlar dükkanlardan. Ama dost satan dükkanlar olmadığı için dostsuz kalıyorlar. Dost istiyorsan, beni evcilleştir işte"

***

Ayrılmak ilişkisel bir şey midir illa?


Bir süre sonra yazacağımı düşündüğüm bir yazıdır. Bu akşama kısmetmiş.
(20 Nisan 2010)

1 yazmadan duramayan var!:

Azra Erhat'68 cevirisinden:

Kucuk Prens boylece tilkiyi ehlilestirdi. Ayrilma saati yaklasinca , tilki:
-Ah, ah! dedi, cok aglayacagim...
Kucuk Prens de:
-Suc sende, dedi. Ben sana kotuluk etmek istemedim, ama sen "beni ehlilestir" diye tutturdun...
-Tabi.
-Ama simdi aglayacaksin.
-Tabi.
-Ne kazandin bu iste?
Tilki:
-Cok kazandim, dedi. Bugdayin rengini bir dusun.

Varsin sonu ayrilik olsun, kattiklari/katacaklari onca guzellik icin giriyoruz bu mecralara. Iyi de ediyoruz.

 
Related Posts with Thumbnails

bencileyin

Fotoğrafım
iyiyim, kötüyüm, mutluyum, mutsuzum, güzelim, çirkinim - herkes kadar. çok şey bilir, her şeyi hatırlarım; çöp beyinliyimdir. bana alttan bakarsanız bir tanrı görürsünüz (temsili). müzik dinlerim, sadece yalnızsam veya sarhoşsam bağıra bağıra eşlik ederim; yoksa insanları düşünürüm aslında. ve severim. insanları severim; bazı insanları daha fazla, bazılarını çok çok fazla, boyumdan büyük severim. sonracıma, okurum. bir de yazarım; iyi, kötü, mutlu, mutsuz, güzel, çirkin - herkes kadar.

basılı materyalin hastasıyım!

read the printed word!